Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2439.9
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64943.7$

Hidayet Üzere Yaşamak (4)

10 Kasım 2016, Perşembe 07:31

            Allah’a hamd, Hz Muhammed (s.a.v.)’e salât ederim.

            Hidayet üzere yaşamak mevzuuna devam etmek istiyorum. Çünkü Fert ve cemiyet olarak insanların hem dünya hem de âhiret mutluluğunu ilgilendiren hidâyet kavramının yeterince bilinip uygulanması kişiye ve cemiyete faydalar sağlayacaktır.

           

Kur’ân-ı Kerim, hakka ve hakikate götürecek vesileler aranması konusunda şu teşvikte bulunur:

Ey iman edenler! Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz. “(1)

Tefsiri:

"Yol" diye tercüme ettiğimiz vesile kelimesi sözlükte "paye, rütbe, derece, muhabbet ve yakınlık" anlamlarına gelir. Bu son anlamından hareketle kişiyi Allah'a yaklaştıran amele vesile denilmiştir. Müfessirler âyette kastolunan vesilenin, Allah'ın emrettiklerinin yerine getirilmesi ve yasakladıklarının terkedilmesi olduğunu belirtmişler, kişiyi Allah'a yaklaştıracak ve O'nun rızâsını kazanmaya yardım edecek her türlü ibadet ve eylemi vesile saymışlardır. Kutsî hadislerde kişiyi Allah'a yaklaştıran en önemli şeyin Allah'ın farz kıldığı ibadetler ile nafile ibadetler olduğu ifade buyurulmuştur.(2) (3)

   Peygamber  Efendimiz (sav) de son nefeslerine kadar hidayet yolunda ashabına ve ümmetine rehberlik etmiştir.

            Allah Resûlü, bir hayra vesile olan ve hidayete çağrıda bulunanı Allah katında büyük bir mükafatın beklediğini müjdelemektedir: “Kim hidayete çağrıda bulunursa, kendisine tabi olanların sevapları kadar ona sevap verilecek ve tabi olanların sevaplarından da hiç bir şey eksilmeyecektir. Kim de dalalete davet ederse, kendisine tabi olanların günahları kadar günah ona verilecek ve tabi olanların günahlarından da hiç bir şey eksilmeyecektir.” (4)  Yani hayra vesile olan bir müesseseye öncülük etmiş, katkıda bulunmuş veya gelecek nesillerin yetiştirilmesi için eğitim seferberliğine iştirak etmiş bir kimse, bütün bu sa’y u gayretinin neticesini bir gün mutlaka karşısında görecek ve amel defteri hiç kapanmayacaktır.

İnsanların hidayetine vesile olanlar da aynı şekilde dünyevî ve uhrevî mükafata nail olacaklar ve kazandıkları bu yüce vesilelik payesi onlar için tükenmeyen bir sermaye olacaktır.

 

Cenâb-ı Hakk'ın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsân etmesi ve kulun rızâsını kendi kazâ ve kaderine tâbi eylemesi olarak ta ifade edilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîmde meâlen buyruldu ki:

“"Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok yarlığayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir. " (5)

Tefsiri:

Müfessirler âyetlerde geçen "taraf olma, savunma, Allah'tan mağfiret dile" gibi sert ifadelerin yorumu konusunda ikiye ayrılmışlardır. Bir gruba göre bu hitaplar Hz. Peygamber'in şahsında ümmete yöneliktir, hadiseyi yaşayan müminler ve münafıklarla daha sonra gelecek olan ümmet fertlerini uyarmakta ve bilgilendirmektedir. Diğer gruba göre Hz. Peygamber de bu hitaba-dahildir; günah derecesinde olmasa bile olayla ilgili kusuru sebebiyle o da uyarılmıştır.

Bize göre olayda Hz. Peygamber'e nispet edilecek bir günah veya kusur söz konusu değildir. Çünkü o ümmete örnek olacak şekilde davranmış, elinde kesin delil bulunmayan kimselerin insanları suçlamaya kalkışmalarını doğru bulmamış, objektif delillere göre davayı yürütmüştür. Kur'ân-ı Kerîm'in bilinen üslûbuna göre burada istiğfar, onun aracılığı İle suçluların Allah'tan bağışlanmayı dilemeleri anlamındadır.(

5),(6)

 “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur'an) geldi." (7)     

            Kur’an'ın, hidayetin bizzat kendisi veya kaynağı olduğu çeşitli hadîslerde de ifade edilmiştir. Nitekim Efendimiz (sav) ömrünün sonlarına doğru yaptığı bir konuşmasında ashabına, içinde “nur"’ ve

"hidayet” olan Allah’ın Kitabı’na sımsıkı sarılmaları tavsiyesinde bulunmuştur.  Aynı rivayetin bir başka versiyonunda Allah’ın Kitabı’na sarılanın hidayet üzere olacağı, onu terk edenin ise dalâlete düşeceği ifade edilmiştir.

İlâhi vahiyle ilişkilendirildiğinde veya kaynağı itibariyle değerlendirildiğinde hidayet mefhumunun anlaşılmayacak herhangi bir yanı yoktur.

            Hz. Peygamber daima şu duayı tekrarlardı: “Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi Senin dinin (bir rivayete göre, Senin itaatin) üzere sabit kıl.”

Dipnotlar:

(1)(Mâide Sûresi, 5/35)

[2]Müsned, VI, 256; İbn Âşûr, VI, 187; Elma-lılı, IH, 1670.

[3] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: II/211.

(4)(İbn Mâce, Sünnet 14)

(5)(Nisâ sûre: 106)

[5] V, 264-265.

[6] üslûba örnek olarak ayrıca bk, 64. âyet

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: II/107-108.

(7)     K.Kerim Yunus Sûresi Ayet 57                   

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.