Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.3
  • BIST
    9093.72
  • BTC
    70160.99$

Hesaplaşma adına kavga etmeyelim!

12 Ocak 2017, Perşembe 07:39

Her şey bir niyete bağlı olarak yapılır. İş ve eylemler niyetlerine göre değer kazanır.Kişinin niyetini açıkça ortaya koymasa bile bazen neticesine göre hüküm kazanır.Değer kazanır.Kişiler niyet ve maksatlarını gizleyerek de iş yaparlar.İstikamet bunun için önemlidir.

            Kişi veya kişiler arasındaki söz, davranış iyi niyetle olduğu gibi art niyetle de olabilir. Art niyet     dediğimiz güya kendi lehine ama başkalarının aleyhine ise mutlaka bunun da değerlendirilmesi gerekecektir.

Ama kim değerlendirebilir? Bunun ortaya konup belirlenmesi gerekecektir. İslâm Tarihinde meşhur ‘’Hakem Olayı’’ vardır. O günün ‘’Hariciler’’ ismi verilen taife  hakem olayından dolayı ; İmam-ı Azam Ebu Hanife hz.leri cezalandırılmak amacıyla baskına uğrar.Ve karşı tarafça suçlu ilân edilerek cezalandırılmak üzere iken İmam-ı A’zam o büyük müctehid bilge insan ;’’Durun! Aramızda kim haklı ise bir karar vermek üzere birini seçelim’’ diyerek görüşünü ortaya koyar.Karşı taraf;’’ peki öyle olsun madem ‘’ diyerek  sakinleşirler.Ve böylece Hanefi Mezhebi İmam-ı İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri tarihi misyonunu hakkıyla yerine getirir.

            Günümüzde kişilerin, yaptıklarını yargılayacak merci değilim. Bir fikir vermesi açısından kişilerin,

Devletlerin kıyasıya kavgası ‘’Kavgaları’’ olabilir. Bilemeyiz. Ama neticede topyekün kaybedebiliriz korkarım. Konuşmalar arasında ‘’Mügalata, Cerbeze’’ diye adlandırılan hususlar vardır. Kişi kendisini haklı

göstermek, haklı çıkarmak için karşı tarafa olmadık haksızlık yaptığı gibi kendisini güya ‘’Haklı’’        göstermek için ilk plânda doğru gibi gözüken ama yanıltıcı olduğu sonradan ortaya çıkacak olan şeyleri ortaya koyabilir. Firavun’un sihirbazları gibi. Geçmiş, yanlış yapan,kasıtlı veya cahilce olsun; kaybeden insanların enkazları ile dopdolu.

            İslâm Tarihi’nde ciğerimizi yakan çok kanlı olayların nedenlerini açıklamak bizim bu sayfamızın hacmine sığmaz. İlgili kitaplarda yanlı veya tarafsız müracaat edilmelidir. Aynı hataya düşülmemelidir. Kısır çekişmeler çok acı sonuçlar doğurabilir.

 

HASAN-I BASRÎ HZ.:

Hasan ibn Ebi’l-Hasen Yesâr el-Basrî, 641 tarihinde Medine’de doğmuştur. Hasan-ı Basrî’nin annesi Hayre, Rasulullah’ın (s.a.v.) eşi Ümmü Seleme’nin azatlısı ve hizmetkârıdır. Tabiînin önde gelenlerinden olan Hasan-ı Basrî, Hz. Ömer’in hilafetinin son iki yılına yetişmiştir. Büyük sahabiler arasında ve Rasûlullah’ın (s.a.v.) hanımlarının çevresinde bulunan Hasan-ı Basrî’nin, Ümmü Seleme’den de süt emdiği rivayet edilmektedir.

 H. 50-53 yılları arasında Abdullah bin Semure ile beraber Kabul, Endukan, Endeğan ve Zebulistan’da yapılan cihada katılan Hasan-ı Basrî, iç karışıklıkların çok yoğun olduğu bu dönemlerde devamlı olarak fitnelerden uzak kalınmasını, işlerin sonuçlarının Allah’a bırakılmasını tavsiye etmiş ve bu uğurda mücadele vermiştir.

Hasan-ı Basrî Hz; vaazları ile bir taraftan ümmetin salahı için cemiyetin dirlik ve düzeninin korunmasını, diğer taraftan düzen bozuculara imkân verdiği için yöneticilerin hatalarını tenkit etmeyi her halükârda zaruri görmüştür. İbn Sirîn ve Şa’bî gibi büyük zatlar, Yezid’in hilafete vârisliği meselesinde fikirlerini açığa vurmaya cesaret edemedikleri halde, Hasan-ı Basrî bunu uygun görmediğini açıkça söylemekten       çekinmemiştir.Basra emiri Haccac bin Yusuf’a isyan eden İbnu’l- Eş’as’ın kendisine katılma isteğini reddederken, Haccac’ı da sert bir dille tenkit etmiştir.

Hz. Osman’ın şehid edilmesi, Cemel ve Sıffîn savaşları, Kerbelâ vakası gibi birçok fitneye şahit olan Hasan-ı Basrî bu konulardaki düşüncelerini cesaretle ortaya koymuş, bu tutumuyla da halkın takdirini          kazanmıştır.İlke olarak devlete ve siyasî otoriteye baş kaldırılmasına karşı olduğundan birtakım telkinlere, hatta zorlamalara rağmen isyanlara katılmamış, ancak zalim ve zorba devlet adamlarını hiç çekinmeden tenkit ederek baskı altındaki halkın hislerine tercüman olmuştur.(1) 

 

Muhacirlerle Ensar Arasında Çıkacak Kavganın Önlenişi:

Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın Müneysil suyu başındaki ordugâhında bulunduğu sırada idi ki, Hz. Ömer'in Benî Gıfâr'dan ücretle tutmuş olduğu seyisi Cahcah b. Mes'ud'la Benî Avf b. Hazrec'in müttefiki olan Sinan b. Veber el-Cühenî su üzerine niza ederek vuruştular. Sinan; Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün müttefiki idi. Müreysi1 kuyusunda az su vardı. Salınan kovanın ancak yarısı dolabiliyordu.

Benî Salimlerin müttefiki olan Sinan b. Veber el-Cühenî Salim oğulları gençlerinden bazıları ile birlikte su içmek için geldikleri zaman, orada Muhacirlerle Ensardan bir topluluk buldu.

Hz. Ömer'in ücretlisi Cahcah, Sinan'ın yakınında kova ile su çekiyordu.Bir ara, Sinan'ın kovası ile Cahcah'ın kovası birbirine karıştı, iki kovadan birisi yukarı çıkmıştı.Çıkan kova Sinan'a aitti.Sinan:

"Çıkan, benim kovam!" dedi.Cahcah:

"Vallahi, o ancak benim kovamdır!" dedi.Bunun üzerine, niza ve münakaşaya başladılar.En sonunda, Cahcah elini kaldırıp Sinan'a vurunca, Sinan:

"Yetişin ey Muhacir cemaatı!" diyerek bağırdı. Muhacirler, acele koşup geldiler. Evs ve Hazrec kabilelerinden olanlarda geldiler. İki taraf kılıçlarını sıyırdılar. Az kalsın, büyük bir fitne kopacak, Müslümanlar birbirlerine gireceklerdi.(2)

Dipnotlar:

1-ZÜHD,  HASAN-I BASRÎ, Derleyen İshak DOĞAN,  Hüner Yy.                                                                                        2-M.Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Muhammed ve İslâmiyet

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.