Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2435.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64049.93$

Hakk-Bâtıl bilinmelidir ki?(2)

28 Ocak 2016, Perşembe 09:11

 

 

Allah’a hamd, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) salât ederim.

            Kur an, Hakk kavramı üzerinde ısrarla durur. Kur’an’ın hak ile indirildiğini, (Bakara, 2/176) bildirerek Hak, Rabbinin tarafından gelir bunda hiçbir tereddüdün olmasın (Al-i İmrân, 3/60) buyurur.

 

 Aynı zamanda Allah Teâlâ’nın isimlerinden birisi olan Hakk kelimesinin, gerçeklik, doğruluk, kesin bilgi, vakıaya uygun söz, adalet ve liyakat gibi anlamları bulunmaktadır. Hakk’ın karşısında ise zann, reyb/şüphe, bâtıl ve dalâlet terimleri kullanılmıştır. Bir çok âyet-i kerimede ısrarla hak teriminin üzerinde durulması, Kur’an’ın verdiği bilgilerin, mutlak hakikatı ifade ettiğini, Kur’an’ın vaz ettiği hükümlerin mutlak doğru ve adalete uygun olduğunu bildirmek içindir.

‘’Bâtı’ l’ taraftarları kendine özgü anlamları bulunan kavramlar üreterek ve o kavramları türlü propaganda/telkin metotlarıyla insanların bilinç altına zerk ederek yapmıştır. Bu operasyon tamamlandığı zaman, insanlar bir şey hakkında hüküm verirken, muhakemelerini işletmeden, kendilerine benimsetilmiş hazır kalıplar doğrultusunda hareket etmeye başlar. Abluka altında kalan zihinlerce yapılanlar, ’’Hakk’’ sızlıktan başka bir şey değildir.

'Her şeyin iyisi ve ortası' ('el-hakkatü' veya 'havak') anlamında da, aşırılıklardan (yani ifrat ve tefritten) uzak olma durumu söz konusudur ki, bu, zaten 'gerçek' veya 'doğru' teriminin bir başka karşılığıdır.

“hakikat”e yapılan en büyük haksızlıktır. Zira “hakikat”in en temel özelliği, “ölçü” olmasıdır. Yani herhangi bir şeyin değerini veya değersizliğini, doğruluk veya yanlışlığını, hakikate bakarak tayin ederiz.

 

Bir an için, uzunluk ölçü birimi olarak kullandığımız “metre”nin standart/değişmeyen bir uzunluğu anlatmadığını tasavvur ediniz. Bunun yol açacağı karmaşanın boyutlarını düşünebiliyor musunuz? Böyle bir durum, uzunlukla ilgili hiçbir işin yapılamayacağı anlamına gelecektir. Dakik teknik işlemler bir yana, elbiselik kumaş veya üstüne ev yapılacak arsa dahi alamazsınız. Aynı durum ağırlık, hacim gibi ölçü birimleri için de geçerlidir.

Bu basit benzetmeden yola çıkarak “hakikat”in de değişmemesi gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Değişmez bir ölçü olmadan neyin yanlış neyin doğru, neyin sahte neyin gerçek olduğunu nasıl tayin edebiliriz?

Vahy  olunan Kur'an, Allah'tan gelen 'doğru bilgi'dir ve 'El-ilm' olarak tanımlanmıştır (Bakara:120 ve 145).Vahy, ilim ve hakikat arasındaki ilişkiyi çok net bir şekilde göstermesi bakımından (Bakara suresi 145-147.) ayetleri dikkatle okuyalım: "Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti getirsen, yine de onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. (Hatta) onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine de uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra, onların hevalarına uyacak olursan, kuşkusuz o zaman zalimlerden olursun. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen, içlerinden bir bölümü, bildikleri halde mutlaka gerçeği gizlerler. Gerçek Rabbindendir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma." Bu ayetler, çok açık bir dille, Hz. Peygamber'e vahyolunanları hem 'ilm' olarak hem de 'hakikat/gerçek' olarak tanımlamaktadır.

 

Elimizde öyle bir ölçü olmalı ki, her zaman ve mekân için geçerliliği garanti edilmiş bulunmalı. Ancak böyle bir ölçü bize muhtelif değer yargıları konusunda mihenk olabilir. İşte bu ölçü, “çağlar üstü hakikat”tir ki, onun geldiği kaynak, zamana ve mekâna arız olan her türlü gel-gitten münezzeh ve insana arız olan her türlü zikzaktan müberradır. Bu hakikat bize kendisini “furkan” olarak tanıtıyor. Furkan... Yani iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, gerçek ile sahteyi, beyaz ile karayı birbirinden ayıran ölçü...

 

Hz. Ali (r.a.) “Hakkı kişilere göre değerlendirme! Hakkı öğren ve kişileri hakka göre değerlendir.” diyor.

Dün doğru dediğine bugün yanlış diyen, dün benimsediğini bugün terk eden insan, değer yargılarını da bu gelip geçici heva ve hevesleri doğrultusunda oluşturuyor.

 

Hakk gözüyle bakan, beşer gözüyle bakan, hayrı ve şerri; Hakk gözüyle bakan, sonsuz kemâli seyreder!.

Kur'ân'ı, hayatının ölçüsü olarak kabul eden hiçbir kimsenin ilmiyle bir şaşkınlığa düştüğü gösterilemez. Bunun aksi ise daima geçerlidir. Yanlışa düşen, Kur'ânî bilgilerinden dolayı değil, gereği gibi bilgi edinemediğinden düşmüştür.

 “Hakikat” yolu, kalbin kumandanlığında; akıl, ruh, sır ve sâir bütün duygu ve lâtifelerle hareket ederek, doğrudan doğruya gerçeklere ulaşmaktır.

Hakkı hak, batılı ise batıl olarak okuyabilmek için ‘’Hakîkat’’ olarak bildirilenleri bilmek gerekir.

                                                                                                                                                      

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.