Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2439.9
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64943.7$

GÜZEL ŞEYLER OLUYOR (1)

15 Temmuz 2020, Çarşamba 08:51

Konu başlığımızın basit bir yönü yok. Gerçekten İslam ve Müslümanlar açısından her ne kadar sıkıntılar devam etse de güzel şeyler olduğunu söylemek istiyorum. İslam vicdanlara hapsedilmek istenen yasakçıların tavırlarını yıkarak ırk din dil renk mezhep farkı gözetmeksizin tüm dünya coğrafyasına barış huzur ve güzellikler sunacağından zerrece şüphem yok. Tüm milletleri barış özgürlük ve huzur içerisinde yegâne yaşatacak olan insan haklarının saygı gördüğü değer bulduğu gerçek medeniyetin yaşanılıp yaşatıldığı Allah’ın adaletinin sağlandığı mazlumların kurtarıcısı olarak koruyucu bir şemsiye yüklendiği tek yüce değer ve tek öncü sistemdir.

İslam’ın asla ve kata eskimeyecek ve asla değişmeyecek kıyamete kadar baki hükmü nizamında O’nun çağlar üstü verdiği aydınlık mesajı bugün insanlar daha iyi anlama noktasına geldiler. Dünya büyük bir değişime ve olaylara gebe gözüküyor. İslamı tozlu rafların arkasına atmak isteyenlerin kendilerinin toz toprak gömü yığınlarının arasında kalacağından eminim. İslam kendisine düşmanlık eden sömürü zihniyetlilerin imdadına bile yetişerek onlara gerçek huzur ve mutluluğun bu şemsiye altında gerçekleşeceğini müjdelemiştir.

Lakin öyle dönemlerden geçiyoruz ki bugüne kadar dışarıdan yüklenen İslam düşmanlarına içeriden destek veren tarihini bilmeyen ya da yanlış yorumlayan talihsizlerin dirençleri ile özüne kendine kimliğine düşman kendi içimizden çıkma kompleksli sözde aydın denilen yumurta kafalıların baskın ve güçlü olduğu dönemlerde ne yazık ki mütedeyyin insanlar üzerinde gerçekten bir zulüm başlatılarak tarihe kara bir leke olarak geçmiş ve bu dönem de İslam’a olan düşmanlık alenen azgın azınlık tarafında keyfiyetle ve bilinçli bir şekilde bugüne kadar sürdürülmüştür.

İnanç ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı katledildiği darağaçlarının kurulduğu beyinlere hükmedemeyen zihniyetin bedenlere olan hükmünü icra ettiği idam sehpalarının yanı sıra hakkın hukukun ve insanlığın kaybedildiği zulmün abâd olduğu loş zindanların çehresinin hakka sevdalı mahkûmlarla doldurulduğu ve sudan bahane sebeplerle birbiri ardı sıra idamların gözdağı olarak işlenildiği Müslümanların öz yurdunda garipleştirildiği, özüne düşman lisanını bilmediği bir inanca ve tarihine düşman bir dönemin revaçta olduğu yıllardı bunlar.

İçimize kocaman bir boşluk sığdırılmak isteniyordu. İnsanlar daha doğrusu Müslümanlar kendilerinden hallerinden uzaklaşsın da ne yaparlarsa yapsınlar tek islamla ilgili rabıta ve bağları kalmasın isteniliyordu. Kültür ve irfan dünyamız saf gönüllerin içerisinde mahkûmdu artık. Sesini çıkarmak isteyenlerin gideceği yer darağaçlarıydı. Topyekûn açılan bir savaşla değerler yok edilmeye savaşta yendiğimiz batı değerleriyle birlikte yüceltilmeye ve onlarda ne varsa alınmaya gayret ediliyordu sistematik bir şekilde.

Bu hız rüzgârına o kadar dalıp gitmişlerdi ki arkalarından yetişmek imkânsızdı. Kökten temelden ne varsa kökü kazınıp köküne kibrit suyu dökülüyordu. Osmanlı ve İslam eserlerine ait onları çağrıştıran iğneden ipliğe her şeye düşmanlık besleniyor, horlanıyor, öteleniyor, itiliyor, değiştiriliyor ve atlıyor kaderine terk ediliyordu. Camilerin ahır haline getirildiği kutsal mekânlıktan çıkartıldığı kendi haline bırakıldığı ve bugün dış ülkelerde bilhassa komünizm döneminde bilerek bakımsız ve tamirsiz bırakılan Osmanlı İslam kültürel eserlerinden farksız hali ile biz kendi içimizde bu misyonu elimizle öteleyerek kendi kökümüzü ağacın dallarından kestiğimiz sapları ile bir bir yıkıp ayakta bırakmamaya çalışıyorduk.

1934 yılında halen şüphe ile bakılan ve alınan olupbitti bir karara karşı açılan bir yargı savaşı netice olarak 86 yıl sonra adaletin tecelli ettiği bir noktaya geldi. O günün estirilen soğuk ve batı yanlısı devrimci rüzgârların hızı ile bir vakıf medeniyetinin ve İstanbul’un Fethinin sembolü olan bir Caminin Ayasofya’nın müze olarak devamına karar verilmesi başta, İslam Dünyasına, Hz. Peygamber’in(s.a.v.) Efendimizin Hadisine, Sultan Fatihe, Vakfiyesine ve Osmanlı İslam Ordusuna karşı gösterilen bir dirençti diyorum en hafif tabirle. Tam 86 yıl sadece bir beton yapı olarak değil, bir misyonun temsilcisi, İslam’ın Hâkimiyet sembolü ve hakikatin batıla olan üstünlüğünün simgesini de taşıyan bir caminin minarelerinin bile yıkılmak istenildiği bir zamanda batıya yaranmak adına onların istek ve kültürel emelleri doğrultusunda reddi miras yapmalar bugüne kadar hep Müslümanları rencide etmiş hakkın üzerine örtülen kara sis perdeleri gibi yıllar boyunca yalnızlığa mahkûm edilmiştir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.