Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.86
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64906.21$

Gusül (4)

02 Ekim 2019, Çarşamba 08:48

Böyleleri kibirlerini kırıp, nefislerine muhalefet edip, Sı­rat-ı Müstakim’e, yani Allah’ın doğru ve nurlu yoluna gel­mezler. Şimdi bu cümleden olan ve işin ilginç yönü hiçbir dini tanımayan Rusya'da gerçekleştirilen Kirlian fotoğrafçılığı ile gusülde ortaya çıkan ilâhi hikmetten kısaca bahsedelim:

“Kirlian fotoğrafçılığı ilk defa 1939 yılında, Sovyetler Birliğinde bazı hastalar üzerinde yüksek frekanslı âletlerle çalışılırken, S. Davidoviç Kirlian ve eşi tarafından bulunmuş, araştırıcıların adlarına izafeten bu isim verilmiştir...

Kirlian fotoğrafçılığında, üzerinde deneme yapılan canlı veya cansız cisimlerin çıplak gözle görülemeyen enerji alan­ları belirlenmekte, filimde beden veya organın kendisi siline­rek bunun yerine ışınlar saçan bir elektro-beden veya organ biçimi ortaya çıkmaktadır.

İnsan bedeninden çıkan biyoenerji fotoğrafları, insanlar arasındaki sempati ve antipati gibi du­yuları da ortaya koyuyor. Birbirine sempati duyan iki insanın fotoğraflarında ışın saçaklarının birbirlerine meyle­derek uzandıkları, aksi hâlde, yani antipati besleyenlerde ise bunla­rın ters yönde saçaklandıkları, yani bir birini ittikleri tespit edilmiştir.

Şöyle de bir deneme yapılıyor: Çiçekleri seven birisi bu güzel varlıkları severek, okşayarak geçiyor. Arkasından sev­meyen birisi çiçekleri hırpalayarak tabir caizse döverek geçi­yor. Bir müddet sonra bu iki adamı çiçeklerin yanından ikinci kez geçiriyorlar ve Kirlian tekniğiyle fotoğrafları çekiliyor. Görülüyor ki, çiçekleri seven kişi geçerken onlar canlanıyor, gürbüzleşiyor, insana doğru eğilip meylediyorlar. Kendilerini hırpalayan adam geçerken ise, korkuyor, büzülüyor, birbi­rine sokulup korunmaya çalışıyorlar. Yani çiçekler bile ken­dini sevenleri ve sevmeyenleri tanıyıp biliyorlar.

Kirlian fotoğrafçılığı ile ilgili olarak üzerinde durulması çok önemli olan bir husus da; guslü gerektiren halden sonra, kalp damar sisteminin (korona) sertleşerek anlamsız ve karı­şık bir hareket değişimi göstermesidir. Bu durum birçok kalp damar hastalığının sebebidir. Bu hareket değişimleri bedenin tamamı suyla yıkandıktan sonra normale dönmek­tedir.

İslâmî açıdan da bu husus son derece büyük bir önem ve değer taşımaktadır. Allah tarafından emredilen gusül  (boy)  abdestinin manası ve hikmeti de bu şekilde açıklığa kavuş­muş bulunmaktadır...

Kirlian fotoğrafçılığından elde edilen ilmi tetkikler de göstermiştir ki, cinsi münasebetten sonra, bedenden çok fazla bir biyo-elektrik enerjisi deşarj olmakta ve bunun tabii so­nucu olarak beden enerji kaybedip yorgun düşmektedir. Bu durumda bedenin her tarafının hemen suyla yıkanması ile aşırı enerji boşalımı önlenmekte ve vücut sisteminin ça­lışması normale dönmektedir.”(1)

Müslümanlar temizlik ve gusül hususunda çok dikkatli ol­dukları için her zaman güçlü, kuvvetli ve sağlıklı olmuşlar­dır. “la Forte de Türk-Türk gibi kuvvetli”sözü Dünyada, özel­likle Avrupa'da darb-ı mesel olmuştur. Çok ileri yaşlarına rağmen özellikle, akıncılar arasında cepheden cepheye koşan insanlar varmış. Bugün müzelerde teşhir edilen onla­rın sa­vaşlarda kullandıkları kılıçları, gürzleri ve silahları, biz yukarı kaldırmaktan aciz durumdayız.

Konuyla ilgili olan şu tarihi espriyi de arz edeyim: Sultan Abdülaziz Fransa seyahatindedir. Kendisine birçok yerlerle beraber Paris Lunaparkı da gezdirilir. Burada bir şey Sulta­nın dikkatini çeker. Eskiden bizim Lunaparklarda da vardı kol kuvvetini ölçmek için bir topaca vurulur, oda karşıda bir göstergeye vurur ve ibre kişinin kol kuvvetini gösterirdi. Böyle bir âletin başına varır ve topacın üzerinde “La tete de Türque-Türk Kafası” diye yazdığını görür. Batının Müslüman Türk’e her zaman bakış açısını en iyi belgeleyen bir husus. Türk kafası yazmışlar ki, vuran daha bir hızlı, kinli ve kuv­vetli vursun. Bu sultanın ağırına gider. Yanında bulunan Halil Paşaya işaret eder. O da kollarını sığar topaca öyle bir vurur ki, her şey parçalanır ve Sultan Aziz yanındaki Fransa impa­ratoruna; “Bu Türk kafası olamaz. Çünkü bir vuruşta parça­landı, çok çürükmüş, olsa olsa batılı kafası olur” demiş. Bazı kayıtlarda da topaca kendisinin vurduğu yazılıdır. Bu da mümkündür. Çünkü Sultan milli güreşçilerle müsabaka ya­pacak kadar güçlü, kuvvetli ve bu spora aşina bir Padişah­tır.(2)

Cünüplükten sonra yıkanma mecburiyeti insanı dengeli ve ölçülü bir cinsel hayata sevk edeceği için daha birçok yönler­den faydalıdır.

Dipnotlar:

1-Hayati Çelebi, Zafer Dergisi, yıl 1979, Sayı 33, s.11.  

2-Cemal Kutay,Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahati,Boğaziçi Yay.İst.s.130.  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.