Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2428.7
  • BIST
    9708.26
  • BTC
    66107.29$

Görüntü ve Gürültü Kirliliği (2)

25 Ekim 2019, Cuma 09:00

Seçim propagandalarında veya bir siyasinin bir yere gel­mesi söz konusu olduğu zaman yapılan duyurularda bile nasıl haddi aştığımız, beyinleri tırmalayan o anonslarla nasıl du­yuru yapıldığını düşündüğümüzde ve yukarıdaki ayet mealle­rini tefekkür ettiğimizde, Şair Muhammed İkbal’in günümüz Müslümanları hakkındaki değerlendirmesi, hiçte mübalağalı değildir.

Biz geçmişte dünyanın efendisi olduğumuz dönemlerde böyle değildik. Böyle olsak zaten Allah o şerefi ve onuru lütfetmezdi. Birbirinin hak ve hukukuna riayet etmeyene Al­lah rahmet nazarıyla bakmaz ve o insanlara huzur ve emniyet vermez. O dönemlerden de birkaç misal verelim ki, içimizde aslını inkâr eden haramzadelerin bazılarının dediği gibi de­delerimizin cahil ve kaba saba insanlar olmayıp, nasıl me­deni, nazik, kibar kişiler olduklarını hem de düşmanlarının yazdıkları itiraflardan öğrenelim:

İngiliz diplomatı Lord Paul Ricault, uzun yıllar Osmanlı ülkesinde kalmış, dilimizi öğrenmiş, büyükelçiliğe kadar yükselmiş, Osmanlı tarihi üzerine birinci dereceden kaynak sayılabilecek bir eser yazmıştır. Bu eserinde, kendisinin de içinde bulunduğu Osmanlı ordusunun Uyvar Seferini şöyle anlatır:

“...Orduda düzen tek kelime ile harika. Fikrimce bu dü­zen içki yasağı ile sağlanmaktadır. Ordugâhta içki içmenin cezası idamdır. İçki yasağı Türk askerini itaatli, uyanık ve kanaat­kâr yapmıştır. Ordugâhta gürültü, münakaşa, yüksek sesle konuşma duymak mümkün değildir. Bizim orduları­mızdaki şamatadan eser yoktur.

Hiçbir ülkenin halkı Türk ordusu geçerken en küçük en­dişe duymaz. Ordu geçtiği yerde her şeyi peşin para ile sa­tın alır. Bizde olduğu gibi ordugâh; kızlarına sataşıldığı, malları yağma edildiği için şikâyete gelen anne ve babalarla dolmaz. Zira böyle şeyler olmaz. Bu düzen Türk ordusunu muzaffer kılmış ve İmparatorluklarını muntazam şekilde büyütmüştür.

Türk ordugâhı çok temizdir. En küçük çöp görülmez. Her çadırın yanına ihtiyaç için çukurlar kazılır ve ordu hare­ket ederken, çukurlar toprakla örtülür. Türk ordugâhı kadar temiz hiçbir şehir görmedim...”(1)

Yine Kanuni döneminde uzun müddet memleketimizde kalan ve dönüşte eserler yazan Busbergc; Türkiye’yi Böyle Gördüm isimli kitabında şöyle diyor: “…Bizim karargâhları bilenler buna kolay kolay inanmazlar. Her tarafta derin bir sessizlik vardı. Ne bir kavga, ne tartışma, ne de sarhoşluktan ileri gelen yüksek sesler. Herhangi bir kaba davranış, şiddet ve zorbalık katiyen yoktu. Ayrıca her yer tertemizdi. Ortalıkta tek bir çöp ve pislik görülmüyordu.”(2)

Topkapı Sarayında özellikle bayram törenle­rinde 5 bin ki­şinin toplandığını, fakat 5 kişi varmış gibi hiç gürültünün olmadığını, gevezeliğin bilinmediğini,(3) Se­fere giderken de aynı düzen ve disipli­nin hâkim olduğunu yine Batılı seyyah­lar hayran­lıkla dile getirirler.(4)

Halen hayatta olduğu için ismini vermeyeceğim, şivesi, jest ve mimikleri ile tipik Karadenizli bir hocamız Çanak­kale’de müftü iken, birisi gelip olmayacak bir istekte bulunu­yor, müspet cevap alamayınca makamda terbiyesizlik ediyor, müftü bey de gerekeni söyleyip kovuyor.  Adam mahkemeye veriyor ve hâkim müftü bey’e; “sen bu zata şöyle şöyle de­mişsin, hakaret etmişsin, doğru mu?” deyince müftü bey; “hâşâ hâkim bey, asla hâkim bey, ben temedüm, zorla tedürttü” demiş.

Şimdi öyle bir millet haline geldik ki, fıkrada olduğu gibi, sen yapmasan bile zorla gürültü yaptırıyorlar, temesen bile tedürtüyorlar. Mesela;  adam kırmızı ışıkta lütfen duruyor ama yerinde değil, yaya geçidi üstünde.  Tabii ki trafik lam­basının yeşil yandığını göremeye­cek bir yerde, yeşil yanıyor o hâlâ dalgasında, arkasında ki vatandaş da hemen kornaya basıyor, daha doğrusu zorla bastı­rıyorlar. Bazı kardeşlerimizi de böyle zorlamaya falan gerek kalmıyor, kırmızıda bekler­ken o zaten elini kaldırıp hazırla­nıyor, sarı yanar yanmaz kornaya basıyor, öyle bir saniye falan geçmesine gerek yok!.. Hâlbuki Avrupa, Japonya, Tay­van gibi memleketlerde, çok mecbur kalınmazsa, korna çal­mak çok ayıp ve geri zekâlılığın belirtisi kabul ediliyor, ay­rıca para cezası da vardır. 

Dipnotlar:

1-Y. Öztuna, “Tarih Sohbetleri”, Ötüken Yay. İst. 1988, s. 142.  

2-Ogier Gihiselin dö Busbecq, “Türkiye’yi Böyle Gördüm” Hazırlayan; Aysel Kurutluoğlu, İst. Tarihsiz, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 144.

3-John Freely, “Osmanlı Sarayı”, Çev. Ayşegül Çetin, Remzi Kitabevi, İst. 2000, s. 57, 96. 

4-Ricaut, a. g. e. s. 317.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.