Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.99
  • ALTIN
    2424.2
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64440.54$

GENÇLİK ŞUUR VE NEFİS TERBİYESİ

31 Mayıs 2017, Çarşamba 08:07

Bugün ayakta kalmak için büyük bir mücadele örneği verilmektedir. Haçlı ve siyonizmin kıskacında inim inim inletilen/inletilmek istenen, inleyen bir Müslüman coğrafyası var. Sömürü çarkını tekelleştirerek halkın inanç yaşayış biçim ve kültür dünyasına hâkim olan güçler başta medya aracılığı ile insanları bilhassa İslam dünyasının genç kesimini kendine hizmet eder haline getirmenin garanti yollarını aramakta ve bunda da maalesef muvaffak olmuştur. İnanılan ve düşünülen gerçekler ile yaşanılan gerçekler arasında bir uçurum oluşursa ki oluşmuştur, böyle bir tablo şahsen uçurumun kenarında gömülmeyi beklemek demektir.

O halde aşk eri Hz. Mevlana’nın “ya olduğun gibi ya da göründüğün gibi ol” sözü bize kendi kimliğimizi bulmada kendimize getirmede bir yol haritası oluşturmalıdır. Her inanan Müslüman kesim evvela hayatını hangi kıstasa ölçüye mihenk taşına vurup nasıl yaşayacağını bilmelidir. Hayatımızı hangi inanç biçimi ruhaniyeti dolduracak? Biz ise bu meyan da ne kadar samimiyiz ve ne kadarını yerine getirebiliyoruz? Yaşantımıza kimler ne şekilde yön vermede etkili ve biz inandıklarımızı gerçekten samimice yaşayabiliyor muyuz?

Müslümanların inançları ile yaşantıları arasında gittikçe derinleşen hatta deprem fay kırıkları gibi ayrılan görüntüleri yaşayan halimizin enteresan tablosu olarak,daha doğrusu hali pür melal olarak görmekteyiz.Böyle bir görüntü mevcut yaşanılan düzenden kaynaklandığı gibi bizim de bu halimizi gittikçe,beyinlerimizde ve şuur altında  kök salmış bir şekilde benimsememizden kaynaklandığını bilmeliyiz.Çünkü insanlar toplumlar neye layıksa onunla imtihan edilirler ve onunla yönetilirler.Hatta öyle yöneticilerde iş başına gelir.Bir zamanların evveliyatına baktığımızda bu ülke de neler neler yapılmadı ki .! Ve halende bozmalar, bozulmalar sulandırılmalar ve bu gayrette devam edenler taviz vermeden aldıkları emirle efendilerine intisap etmenin verdiği sorumluluğu taşımaktalar ve onlar için tek geçerli yol menfaatin istikrarlı bir şekilde devamıdır. Onlar varlığını buna borçludurlar.

Konuya dağıtmadan şuna parmak basmak istiyorum ki; yıllardır yüz yılı aşkındır bu ülkede, bu aziz ülkenin coğrafyasında resmi itikadın sistemleriyle öğütülen bir kimlik inşası resmi bir anlayış ve pompalama ile insanların belli bir kalıptan çıkarılması ön görülmüşçesine hiçbir sapma yapmadan gayet otonom bir tavırla zulüm ve gücün otoritesi altında yoğrularak belli bir kalıba sokulmak için uğraş verilmiş ve bu ülkeye ne lazımsa komünizmse komünizm onu da biz getiririz mantığı çerçevesinde statükocu bir yaklaşımla jakoben bir anlayışı öğütüp harmanlayarak bunu da uygulamada zorunlu hale getirmişlerdir. Resmi itikadi anlayışın baskın statükoculuğunda, insanlara belli bir zihni anlayışı benimseterek, onların ruhlarına ve yüreklerine ekmeye çalıştıkları tohumlar,     aradan geçen yıllar yılı zamanlarda bugün meyvelerini sokaklarda, mecliste, dağlarda, kendini gizleyip takiyyeci eylemlerde göstermektedir.

Yani resmi itikada bağlılık sistemleriyle kendi tornalarından geçirdikleri Müslümanları, böyle bir terbiye ekolü ile resmi yorumlara ters düşmeyen bir dini anlayışı mümkün kılmanın telaşı hiçbir zaman sekteye uğratılmadan devam ve sürdürülebilirlik içerisinde en doğru yol olarak telkin edilmiş toplumda gerçekten bizi biz değerlerin dışında farklı bir dil farklı bir bakış açısı farklı bir kimlik algısı el birliğiyle oluşturulmaya çalışılmıştır.

Bugün batıdan alınan tepeden inme nizamlar, batılı toplumların kendi hamurlarından ortaya çıkan kendi değer ölçüleri olarak değil de, sanki tüm dünya toplumlarının sadece buna ihtiyacı ve böyle olması gerektiği anlayışı içerisinde ve sanki batıdan gelirse, mutlaka modernleşme olur, değilse aksi yok oluş, bitiştir düz mantığı ağır bastığından, zaman içerisinde görülen toplumsal bunalımların çözümünde kendi iklimine yol almaya çalışan her türlü duyuş düşünüş ve hareket kabiliyeti güç sahiplerince ve onların sahip oldukları dil bütünlüğü kavramlarınca enteresan bir şekilde yok sayılmış ve alttan alta sinsice kendi iklimimizin oluş biçim yaşayış ve kavramları, düşünceyi sulandırma, dili bozma moda sözcükler örüntüsü yöntemleriyle kafalardan uzaklaştırılmıştır. Kısaca toplumsal argümanlarımızın temelinde hakikaten değerlerimizi toplumda yaşatma anlayışından çok, menfaat ilişkilerine önem veren bir anlayış ağır basar hale getirilmiştir. Bu da günümüzün moda tabiriyle, insanların güç sahiplerine karşı, söz dinleme, baş eğme menfaat için eğilme ve susma şeklinde tezahürüne kapı aralamış, böylece bürokrasi hakkaniyetin kucağında toplumu gergef gibi işleyerek kirli bir dokuma ağı örmüş insanlarda susmanın bedelini ağır bir şekilde kendi iklimlerinden uzaklaşarak ödemeye mahkûm olmuşlardır.

İnsanın dünyamızdaki yaşama gaye gerçeğini içlerine sindirmeden gayet düzgün sağa sola kıvrılmadan yol almaları imkânsızdır.

Her Müslüman nasıl yaşanılacağını öğreten bilgiye ve uygulamaya muhtaçtır. İnsan hakikaten nasıl yaşayacağını ancak kendi ikliminin özüne giderek, benimseyerek onu içsel bir duyguyla hakikate eriştirerek vasıl olur yani öğrenir ve hayatına tatbik eder uygular. Değilse üzerimize binenler elbet bu ülkeye ne lazımsa onu biz getiririz demeye devam ederler ve yukarıdan küçümseyerek bakmaya devam edeceklerdir.

Netice de; gelenekselliği tek geçer akçe olarak görmeden önce mutlaka zihnimizde sorgulanması gereken hasletler olmalı diyorum. Bugünün sorunlarıyla başa çıkmanın çözümünde manevi bir terbiye ekolünün derin izlerini araştırmak millet-ümmet-din olmanın bilincine ermek ve bu yolda atalarımızın geçmişte yaptığı büyük işleri irdelemek gerekir. Mehmet Kaplan”Milli Şuur, kendi milletinin varlığını tanımak ve bilmek demektir” derken, Ernest Renan’da mesela bir sözünde; “ Mazide müşterek mefharetlere ve bugün müşterek bir iradeye sahip olmak, beraberce büyük işler yapmış bulunmak ve yine bu yolda büyük işler yapmak arzusu beslemek, işte millet olmanın esasları”  Derken ben burada biraz düzeltme yapmak istiyorum. Evet, mayası batılı olan bir temsilcinin ön görüleri böyle bir kaideli anlayışı ortaya nur topu gibi bir oğlanı çıkarırken, bizim de bakış açımızın, millet demek din demek olduğu gerçeğini eninde sonunda öğrenmek olmalıdır. Biz kavramlarımızı batının kendi dünyasından değil kendi hamurumuzun özünden alıp asrın idrakine söyletirsek islamı, işte o zaman bizim için gerçek kurtuluş ve millet, ümmet, din şuuru bu olacaktır. Gençler sizin yetişmeniz bir gerçeğin teslimi olmalıdır. Hayırlı ramazanlar dilerim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.