Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.54
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2430.0
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64167.18$

GENÇLİĞE DEĞER KATMAK

20 Mayıs 2017, Cumartesi 09:19

Günümüz teknolojik araçların hızla yayıldığı gerçeğinden hareketle her gün yeni buluşların + olarak haneye işlendiği ve çok çabuk gelişme ve değişimlerin yaşandığı bir noktadayız. Bu alanda diğer geliş miş ülkelerle yarış yapabilmek için bir fırın yerine birkaç fırın ekmek yemek gerekiyorsa hep beraber yenilmeli derim. Kapitalizmin kendi ürettiği kullan at ve liberalizmin bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler felsefesi ile baş döndürücü bir üretim çağının hovardaca harcanan tasarrufa değil değil tamamen alabildiğine israfa yönelmenin sancıları da bu üretim tezgâhının önlenemeyen misafiridir.   Üretirken tasarrufu değil de daha çok ekonomik kaynakları akıl almaz şekilde zorlayarak dünyayı hem ekonomik yönden kirletme hem de bu hırs ve sömürme tutkusuyla sadece kendine odaklanıp bireysel liğin kıskançlık krizinde diğer insanlara ve toplumlara devlet yönetimi anlayışında yer vermeyerek sadece insanları makine ile eşdeğer bir konuma taşıma anlayışı, küresel bir bataklığa ve hızla çöplüğüne yayılan teknoloji çöplüğüne de yol açmaya vesile olmuştur. Evet üretmenin ve katma değer oranı yüksek ürünler de hedef koymanın bir devlet politikası olmalı ama çevremizi de bir o kadar kirlettiğimizin farkına varmakta bir o kadar etik bir yaklaşım olduğunun farkındalık olduğunu da bunu o kapitalizm çarkının kurbanları ve döndürücüleri de farkına varabilmeli diyorum. Değilse sadece haz için üretilenler sonunda insani değerlerin önüne geçerek mal edinme tutkusu makinenin kölesi haline gelmiş ruhları acımasız ve gaddar bir benliğe itmektedir bununda en az farkına varmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Bu nedenle her toplum üretmek ve kazanmak için çalışırken ortak payda da sıralanmış etik değerleri de göz ardı etmeden kendi insanını yetiştirebilmeli. Maksat dünya devletlerine ve kendi insanına kolaylık kazandırmak ve insani değerleri vasıflı olarak yaşatmak ve merkeze alınan en önemli faktörün insan olması gerektiğini öğütlüyorsak, savaşların durmasını ve barışın egemen olmasını arzuluyorsak başta BM olmak üzere üye ülkeler bu durumu ahlaki literatürlerine koymak durumundalar. BM içerisinde sözde demokrasinin insani kurallarından bahsederek, övgülerle insan hakları hukukun üstünlüğü yaşama hakkı vb nutuklarla süslü laflar üretip sonra da sudan bahane savaşlarla silah satmak ve üretilen terör gruplarını desteklemek için el altından iki yüzlülük yapıyorsan bu dünya ya ne barış gelir ne de böyle bir barış ortamından söz edilebilir. Sonuç olarak şuraya gitmekteyiz. Barışı sağlamak ya da kendi ülkende rahat hareket edebilmek senin bu yarışta bulunduğun konumun ve diğer coğrafi etkenlerin politik stratejik güçlerin nispetinde olacaktır. Güç yetiremeyeceklere eyvallah ama kendinden bir parmak aşağı olanlar, en iyi Kızılderili ölü olandır izahatıyla varsın insanlar ölsün yok olsunlar değil umurumuzda anlayışı bugünkü sistemde ruhlara kazınmıştır maalesef. Demek istediğim yaşama hakkı kazanabilmek için teknoloji ve bilim üretmek bunları getirisi yüksek oranlarla katma değer takviyesi kazandırarak rekabet ortamında yarışa dâhil olmak gerekiyor. Tabi burada en önemli unsurda bildiğimiz gibi insana yapılan yatırımdır.

Geçenlerde sosyal medya üzerinden değişik haber portalların da gezinirken gözüme ilişen önemli bir bilgi paylaşımını burada almak isteğim hâsıl oldu. Şöyle ki açıklama bir bilim adamından gelmiş, diyor ki; “ Kalkınalım demekle olmuyor. Katma değer yaratmak kaliteli insanla söz konusudur ve kaliteli insan yetiştirilir. Yetiştiremezsen katma değer yaratan insan olmazsın. Katma değer yaratan ürünler ortaya koyamazsın.”……Evet açıklama aynen böyle tabi bizde küçük bir ilave yapalım dedik bu söze ve ortaya koyamadığın üretemediğin bir şeyin yoksa hem kazanamaz hem de başkalarına bağımlı olmak ve ona bağlı olarak ta yaşamak durumunda kalırsın...Tabi bu yarışın içerisinde yer alabilmenin yolu insan kalitesi ve iyi yetişen elemanlardır.Devletin özel sektörle uyum içerisinde çalışması,bilhassa yabancı sermayenin yurt içine girmesi,yatırımın teşvik edilmesi ve bana göre de en önemlisi helal ve haram hudutları dairesinde insana yaklaşım ile bize özgü insanlık değerlerinin korunmasıdır.Sadece deli gibi üreterek makineleşmiş bir kimlik edinmek insanı kurtarmıyor.Lidyalılar parayı bulup kullandılar ve her şeyi ekonomik planda değerlendirdiler ama sonunda askeri bir varlıkları yeterinde güçlü olmadığı gibi paranın her şeyi halledeceğini düşündüklerinden bir süre sonra  Pers akınlarına karşı koyamayarak silindiler tarihten.Benim kendi adıma yaklaşımım şöyledir.Bir toplumda devlet ekonomik gelişmelerin önünü açmak,insanın girişim ruhunu teşvik etmek desteklemek, kolaylık kazandırmak,     adil vergilendirme ve insan hak ve özgürlüklerinin korunmasına azami özen göstermek ve kendi içinde eğitimin gayesini süzmüş, iyi güzel ve ahlaklı insan yetiştirmek olduğunu anlamak ve uygulamaktan geçer.

Geçenlerde Bursa’da gençlerle buluşan ana muhalefet lideri demiş ki o sohbet esnasında; Üretime dayalı yatırım yapmalıyız, sakız üretmeliyiz. Bez üretmeliyiz. Katma değeri yüksek ürün üretmeliyiz. Demir çelik üretmeliyiz falan demiş. Tamam, da sakız üretmeliyiz. Tavsiyesi bana pek uymadı. Olmadı gazoz üretmeliyiz yani. Bilim üretmeliyiz teknoloji üretmeliyiz, bunlar lafla olmuyor işte. Evvela üniversiteleri ezbercilikten ve ön yargılı safsatacılardan arındırmalı, maneviyatla birlikte bir yol haritası oluşturularak insanın üretimde baş aktör olduğu unutulmamalıdır. Girişimciliğin teşviki kredi ve destekleme, mentör ve danışmanlık hizmetleri ortamıyla kendine güven kazandırma ve örnek çalışmaların izlenmesi, inovatif yaklaşımlar, isteklendirme ve çalışma barışı, fabrika üreten fabrika hedefleri, işçinin çalıştığı kurumdaki iş güvencesi ve eğitiminin daha ilerilere taşınması ortamı, büyük yerel ve küresel pazarların iyi ve sıkı takibi, güven veren teşvik ve koruma ortamları, başarının liyakatin teşvik ve ödüllendirilmesi, tabiatın boşluk bırakmayacağı varsayımıyla gençlerin değerlendirilmeyen vaktin boşa akan ırmaktan farksız olduğunu düşündürme eğitimleri ve kazanımlarla, canlı bir eko sistem piyasası bize yaşamamızın aynı zamanda gayesini de, hedefini de belirten bir kültür irfan ortamı insanlığımızın ve medeniyetimizin de ruhaniyetini açıkça belirginleştirir ve dünya devletlerine de örnek teşkil eder.

Hani diyorum gençler sakız yerine ar-ge’ye yönelseler ve daha çok milli gelirimizin artması için muhabbetlerini “Nietzsche’nin dediği gibi; insan da ağaç gibi yükselmek istediğinde kökünü derine salmalıdır” sözünden hareketle, kökümüzü mazinin derinliklerine daldırdıkça kollarımızın da istikbalin yeni ufuklarına yükseleceğini, yarınlarımızı böylece kucaklayabileceğimizi ve geçmişi aynen yaşama değil de ondan hisse/ pay alarak ders çıkarmamız gerektiğini de öğretsek ve böyle ilim adamı ve sanatkârlar ruhuyla insanlar yetiştirip başkalarına da kuru kuruya özenmekten kurtulsak diyorum ha, doğru değil mi?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.