Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.72
  • ALTIN
    2526.9
  • BIST
    9524.59
  • BTC
    60567.89$

Emevîler Döneminde İlim Seferberliği ve Tercümelerin Baş­laması (3)

22 Haziran 2020, Pazartesi 09:18

Müslümanların Îrân’ı fethettiği 738’li yıl­larda bile burada ilmi faaliyetlerin devam ettiği görülmüş ve buradan hilâfet merkezine hızlı bir ilim adamı akımı başlamış­tır. Çünkü bu­rada ve İskenderiye, Harran, Antakya, Urfa gibi yerlerde, maddî imkânsız­lıklar içinde kıvranan ilim adam­larına, İslâm Halîfeleri çok itibar göstermişler, onları dâvet etmişler, maddî imkânlar sağlamış­lar, on­ların hilâfet merkezine gelip, ilmî potansiyeli yükseltmelerine vesile olmuş­lardır. Ayrıca buradan gelen bilginler Hint kültürü ile tanışık oldukları için, İslâm âlimlerine bu kültürü de aktarmışlar ve aşıla­mışlardır. Bu sâyede Abbâsîler döne­minde Hindistan’dan ker­van­larla Hint âlimleri ve kitapları Bağdat’a taşınmıştır.(1)

Antik dönemin (Mîlâttan önceki dönemin) ender kütüphânelerin­den İs­kenderiye Museion Kütüphânesi, Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Mısır’ı fethinden sonra kurulmuş, içine Târihlerin kaydına göre 400 bine yakın kitap toplanmıştır. M.Ö. 48 yılında Roma İmpa­ratoru Jüll Sezar (M.Ö. 100-M.Ö. 15) tarafından İskenderiye kuşat­ması esnasında yakılmış, ikinci defa da Hristiyan İmparator Theo­dosius zamanında yakılmış bu yangınlarda pek çok antik Mısır ve Yunan eseri yanıp kül olmuştur.

Bu yangınlar ve ilim adamlarına yapılan baskı ve tahakkümlerden sonra, bir Hristiyan patrik bu kü­tüphâneyi kapatır ve ilim adamlarını kovar. Birçok ilim adamı Roma ve Hristiyan zulmünden kurtulabilmek için doğuya yâni Îrân’a kaç­mıştır. Özellikle Nasturîler yangından kurtulan ki­tapları Îrân’ın Cündişapur bölgesine nakletmişlerdir.(2)

 Başka bir Hristiyan İmpara­tor olan Justinian, Atina ve İskenderiye’deki felsefe okulla­rını kapa­tıp, buralardaki Nasturîleri (bunlar da Hristiyan olmalarına rağmen, Orto­doks mezhebinden oldukları ve farklı görüşleri olduğu için) mezhep fanatizmi sebebiyle sürdüğünden dolayı, onlarda Cün­dişapur bölge­sinde toplanmışlardır.(3)

 Müslüman­lar Îrân’ı fethedince ilme ve ilim adamına duydukları saygı sebebiyle, bura­daki ilim erbâbını koruma altına almışlar ve büyük imkânlar sağlamışlar, ki­taplarını muhâfaza altına almışlardır. Bu sıcak yaklaşıma mukabele olarak da Cündişa­purdaki Nasturî, Romalı, Bizanslı âlimler, Yunan eserlerini Arap­çaya tercüme işinde Müslümanlara çok yardımcı ol­muşlardır.(4)

 Ast­ronomi ile ilgili ilk kaynak kitap mesâbesinde olan Batlamyus’un o dünyâca meşhur Almagest isimli eseri de İskende­riye kütüphânesin­den Cünduşapura nakledilmiş, tek nüsha olan bu eseri Müslümanlar Arapçaya tercüme ettirip dünyâya tanıtmışlar­dır.(5)

Bu dönem; daha sonra çok gelişip İslâm Medeniyeti adı ile bir milen­yuma yakın dünyâya mührünü vuran çağın temellerinin atıldığı dönemdir. Bu dönemde ekilen bu fikir coşkunluğu, Abbâsîler döne­minde biçilecek ve “Beytü’l-Hikme” adı altında dünyânın ilk ciddi üniversitesinin temeli atılacaktır. Bu dönemdeki fikir ve felsefe akımları, serbest münâkaşa ortamı, fikir­lere müdâhale edilmemesi başta mûtezile olmak üzere birçok mezhebin de fikir tohumlarının yeşerdiği dönemdir.

 Fikir tartışmaları, ilmi münâzaralar câmilerde, evlerde, mekteplerde, meydanlarda hatta halîfenin sarayında bile yapılır olmuş, müthiş bir fikir cereyanı başlamıştır. Tercümeler sâye­sinde elde edilen çeşitli ilimler tedvin ve tasnif edilmiş (toplanmış ve branş­lara ayrılmış), hatta kitap hâline getirilmiştir. Yeni Müslüman olan halkların fikrî ve fiilî problemlerine çâreler aranmış, ilmî bir seferberlik başlamıştır.

Câhiliye döneminde Arapların, çölde yön bulmak, kaybolma­mak için ay, güneş ve yıldızların hareketleri husûsunda merakları ve te­mel bilgileri vardır. Müslüman olduktan sonra bu merak daha da fazlalaşmıştır.

Çünkü namaz vakitlerinin tâyini, câmi kıblelerinin tespiti, çölde namazda yöneleceği kıble istikâmetinin doğru olarak bulunması, ramazan ayının başlangıç ve bitişi, bayram gün­lerinin doğru hesaplanması için gerekli olan astronomi ilmine ayrı bir önem vermişler, özellikle bu husustaki kitapları tercüme ettirmeye başla­mışlar, tabii ki bu ilimle ilgili, alâkalı olan matematik, fizik, kimya, cebir gibi ilimlerle de detaylı araştırmalara başlamışlardır. Bu ilim­lere ye­meklerinden daha fazla önem verir hale gelmişler, çünkü günde iki defa yerlerse, beş defa Allah’ın huzuruna namaza dur­muşlardır.

Mısır’ın fethinden sonra Müslümanlar papirüs kâğıdına ulaşmış­lar, ilim malzemesi kolay elde edilir hâle gelmiştir. Müslümanlar arasında ilim, tercümeler, kitap sevgisi aşk deresine ulaşmıştır.(6)

Dipnotlar:

1- W. Barthold, M. Fuat Köprülü, “İslâm Medeniyeti Târihi”, TTK Yay. 3. Bas. Ank. 1973, s. 32.

2- Cündişapur: İran’da bir bölge. Pers-Yunan savaşlarında alınan esir Yunanlılar buraya yerleştirilmiş, daha sonra Yunan ve Roma bölgelerinde değişik sebeplerle kapatılan okulla­rın hocaları, değişik sebeplerle sürgün edilen filozofların, kaçması gereken bilim adamları­nın toplanma yeri olmuş. İran kisralarının bu insanları himâyelerine almaları netîcesi ilmî potansiyeli olan bir bölge hâline gelmiştir. Yakın olması hasebiyle Hint kültürü ile de bilgi alış-verişinde bulunan bu bölge, özellikle doktorları ile ünlü hale gelmiştir. Hz. Ömer dö­neminde barış yoluyla İslâm topraklarına katılan bu bölgede yetişen doktor, mütercim ve diğer ilim dallarına mensup kişiler, Emevî ve Abbasiler döneminde devlet kademelerinde önemli hizmetler vermişlerdir.

3- Mustafa Demirci, “Beytü’l-Hikme”, İnsan Yay. İst. 1996, s. 37.

4- Ahmed Emin, “Fecru’l-İslâm”, Çev. Ahmed Serdaroğlu, Kılıç Kitabe. İst. 1976, s. 32.

5- Ahmed İsa – Osman Ali, a. g. e. s. 141.

6- Ahmed İsa – Osman Ali, a. g. e. s. 115.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.