Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

Emevîler Döneminde İlim Seferberliği ve Tercümelerin Baş­laması (2)

19 Haziran 2020, Cuma 08:52

Arapça’da, İlm el-Hey’e veya İlm el-Felek denen astronomi ilmi­nin temel taşları konmaya başlanmıştır. İslâm öncesi Arap şiirinde 300 den fazla yıldızın ismi geçer. Milâdi 7. Yüzyılda Hâlid b. Yezid, içinde astronomik ögelerinde bulunduğu, Filozof Ptoleme’nin “Kitab es-Semere” kitâbını Arapçaya çevirtmiş ve bu tercümeler devam etmiştir. Fakat o dönem Müslümanları, Yunanlıların zıddına evrenin dura­ğan değil, döneğen olduğunu yâni dünyâ ve evrendeki varlıkla­rın döndü­ğünü fark etmişlerdir.

Emevî devletinin ilk halîfeleri, Yunan antik eserlerinin tercüme edilmesi işini en üst düzeyde ele almışlardır. Muaviye ve diğer hali­feler, İbni Asâl ve Ebû el-Hakem gibi Yahûdi ve Hristiyan doktorlar kullanmış ve bu doktorlara antik eserleri tercüme ettirip onlardan faydalanmışlar­dır.(1) Bilâhare Emevî halîfesi Mer­van b. Hakem’in Yahûdi asıllı doktoru Maserceveyh, yine halîfelerin emriyle Yunan­cadan birçok kitaplar tercüme etmiştir.(2)

İlim ve ilim adamı husûsun­daki hoşgö­rüye bakın ki; İslâm Halîfeleri özel doktorlarını Yahûdi­lerden ve Hristiyanlardan seçmekte bir beis görmezlerken,(3) bunlardan asır­lar sonra 1241 yılında bile, Avrupa’da Yahûdi ve Müslüman dok­torlara tedâvi olanlar aforoz edilmiş ve çok ağır ce­zalara çarptırıl­mışlardır.

11. Asırda Bağdat’ı ziyâret eden Yahûdi seyyah Benjamin, şe­hirde 40 bin Yahûdi’nin yaşadığını ve Dicle Nehrinin iki yakasında 28 âdet Sinagog gördüğünü yazmıştır.(4)

Emevîler başka hususlarda son derece ırkçı davransalar da, ilim ve ibâdet husûsunda dil, din, mezheb ve meşreb farkı gözetmemiş­ler, son derece toleranslı davranmışlardır. Şam’daki Emevî Câmii ile ilgili uygulama buna en güzel örnektir.

 

Şam şehri Müslümanlar tara­fından bir bölümü sulhla, bir bölümü savaşla alınmıştır. Müslüman­lar savaşla aldıkları yerlerde, teâmül gereği istedikleri kiliseleri câmiye çevirmişler, sulhen alı­nan yerlerde ise gayri Müslimlerin mâbetlerine dokunmamışlardır.

Şam’ın da yarısı sulh, yarısı harple alındığı için, bir Hristiyan bazilikasının üstüne yapılan Emevî (Ümeyye) Câmisinin yarısında yâni, doğusunda Müslümanlar, batı­sında da Hristiyanlar 70 seneye yakın ibâdet etmişler, bir tarafta na­maz kılınır­ken, bir tarafta Hristiyan ayinleri yapılmıştır.(5)

Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi verilmeden önce, Bi­zanslı ustalar Kâbe’nin tamirinde kullanıl­mış, Mescid-i Nebevî’nin aydınlatılmasında Hristiyanların kullandıkları kan­dillerin kullanıl­masında bir beis görülmemiş,(6) yukarıda zikredildiği üzere bilâkis bunu yapan kişi Peygamberimizin duâsına nâil olmuştur. İlim, kül­tür, sanat husûsunda gayri Müslimlerden faydalanmaktan asla geri durulmamıştır.

  M.Ö. 3. Asırlarda Mezopotamya bölgesinde iki büyük güç olan Yunan­lılar ve Persler (Sâsâniler, İranlılar) devamlı savaş halinde­dirler. Persler Yunanlı­lardan aldıkları esirleri, Îrân’ın Cündişapur bölgesine yerleştirmişler. Yine bu dönemlerde Roma ve Bizans idârecileri ve imparatorları ile anlaşamayan filozofların da, okulları kapatılıp sür­gün edilince, on­larda Cündişapur’a,  vatandaşlarının yanına gelmişler. Böy­lece Îrân’ın bu bölgesi Yunan, Pers ve Hint (Hindistan’a yakın olması hasebiyle) kültürünün karışması, geliş­mesi sâyesinde ilim-fikir-kültür merkezi hâline gelmiştir.(7)

 Bu şeh­rin kapısının üstünde  “Bilgi ve fazilet, kılıç ve pazudan üstündür” yazarmış. Özellikle tıp alanında temâyüz eden bu bölgeden yetişen insanlar, saraylarda idârecilerin doktorları olmuşlardır. Pey­gamber Efendi­mizi, Ashaptan birçoğunu tedâvi eden Hâris b. Kelede es-Sa­kafî(8), ayrıca İbni Hâzim ve İbni Ebî Rûmiyye et-Temimi gibi bâzı kişilerin bu bölgede eğitim gördüğü bilinmektedir.(9)

 Müslümanların Îrân’ı fethettiği 738’li yıl­larda bile burada ilmi faaliyetlerin devam ettiği görülmüş ve buradan hilâfet merkezine hızlı bir ilim adamı akımı başlamış­tır. Çünkü bu­rada ve İskenderiye, Harran, Antakya, Urfa gibi yerlerde, maddî imkânsız­lıklar içinde kıvranan ilim adam­larına, İslâm Halîfeleri çok itibar göstermişler, onları dâvet etmişler, maddî imkânlar sağlamış­lar, on­ların hilâfet merkezine gelip, ilmî potansiyeli yükseltmelerine vesile olmuş­lardır. Ayrıca buradan gelen bilginler Hint kültürü ile tanışık oldukları için, İslâm âlimlerine bu kültürü de aktarmışlar ve aşıla­mışlardır. Bu sâyede Abbâsîler döne­minde Hindistan’dan ker­van­larla Hint âlimleri ve kitapları Bağdat’a taşınmıştır.(10)

 

Dipnotlar:

1- Fuat Sezgin, “İslâm’da Bilim ve Teknik”, Çev. Abdurrahman Aliy, Yayına Hazırla­yan: Hayri Kaplan-Abdurrahman Aliy, Türkiye Bilimler Akademisi ve T.C. Kültür ve Turizm Bak. Ortak Yay. Ank. 2007, c. 1, s. 3.

2- Adnan Demircan. “Derin Târih Dergisi, sayı 71, s. 96.

3- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. 97.

4- “Ortaçağda İki Yahûdi Seyyahın Avrupa Asya Afrika gözlemleri”, M. S. 1165-1173, Türkçesi: Nuh Arslantaş, Kaknüs Yay. İst. 2001, s. 66-70.

5- Bekir Karlığa, “Ah Endülüs”, Derin Târih Dergisinin özel sayısı, 2015, s. 132.

6- İbrâhim Kalın, “İslâm ve Batı”, İsam Yay. İst. 2015, s. 65.

7- Hilmi Ziya Ülken, “Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü”, s. 69.

8- Mustafa Demirci, “Beytü’l-Hikme”, İnsan Yay. 2. Bas. İst. 2016, s. 37.

9- İbrâhim Sarıçam, Seyfettin Erşahin, “İslâm Medeniyeti Târihi”, TDV Yay. 11. Bas. Mart 2018, Ank. s. 50.

10- W. Barthold, M. Fuat Köprülü, “İslâm Medeniyeti Târihi”, TTK Yay. 3. Bas. Ank. 1973, s. 32.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.