Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64765.06$

Elini Boynuna Bağlama!

29 Nisan 2019, Pazartesi 09:23

Cömertlik, insanı kâmil mânâda değiştiren, bambaşka bir hâlet-i rûhiye sahibi yapan güzel bir haslettir. Kendini cömertliğe adapte eden insanın gönül alemi genişleyerek ferahlık ve huzura erişir.

Toplum içerisinde yaşayan diğer insanlar nazarında bu güzel özelliği sebebiyle bazı küçük kusur ve ayıpları görülmez olur ve günahlarının affına vesile olabilir. Nitekim Rasûlullah(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Cimri ile cömerdin durumu, zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Elleri köprücük kemiklerine kadar sarılıp sıkışmıştır. Cömert, sadaka vermek istedikçe, üzerindeki zırh genişler, uzar, ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimri ise, bir şey vermek istediğinde, zırhın halkaları birbirine iyice geçer, onu sıkıştırır ve elleri boynuna iyice bağlanır. Zırhı genişletmek için ne kadar uğraşsa da başaramaz.” (Buhârî, Cihâd 89, Zekât 28; Müslim, Zekât 76-77.)

Cömert ile cimrinin iç âlemlerini ve rûh hallerini tasvir eden Rasûlullah(s.a.v.), birilerine iyilikte bulunmak isteyip de imkânları mahdut olan insanların bile, cömertlik sayesinde rahatlayıp huzûra kavuşacağını anlatır ve insanları imkân nisbetinde cömert davranmaya teşvik ederken devamlı olarak cömertliği medheder ve cimriliği zemmederdi.    

Lâkin şunu da bilmelidir ki, cömertlik yerli yersiz fütursuzca dağıtmak değildir. Allah’ın kullarına, itidal üzere ve yerli yerince ihsanda bulunmaktır. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şu ölçüyü koymuştur: “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün elini açıp tutumsuz da olma! Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” (İsrâ, 29.)

Cenâb-ı Hakk yarattığı kullarına bahşettiği maddi ve manevi nimetlerini birer emanet olarak nerede ve nasıl kullanacağını yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerimde ve Hatemül Enbiya Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) in hayatında uygulayarak bizlere örnek olarak gösterilmiştir.

İnsanoğlu kendisine verilen bu namütenahi nimetlerden ahirette hesaba çekileceğini unutmamalıdır. Binaenaleyh bu nimetleri Cenâb-ı Hakk'ın razı olacağı şekilde mahlûkatın hizmetine sunmak ve diğer insanlara bu sahip olduğu nimetlerden azami derecede istifade etmelerini sağlamak için çalışmalıdır.

Osmanlı döneminde Üçbaş Nûreddin Hamza Efendi (v. 948/1541) ismiyle meşhur bir âlim vardır. Bu zât parasını çok tasarruflu kullanırmış. Ata binmez, eski elbise ve ayakkabı ile yetinirmiş. Bu sebeple halk arasında “Paracı Hoca” olarak tanınmış.

Bu hocaefendi, biriktirdiği para ile Fâtih Karagümrük’te önce Üçbaş Medresesi’ni, daha sonra da Üçbaş Mescidi’ni yaptırmış. Âlimlerin ve fukarânın kalması için odalar yaptırarak bunlar için pek çok vakıflar tahsis etmiş. Bunu duyan tanıdıkları şaşırmışlar ve:                                                  

“–Hocam siz parayı bu kadar çok sevdiğiniz hâlde harcamaya nasıl kıydınız?” diye takılmışlar. Hocaefendi de şu mânidar ve nükteli cevabı vermiş:

“–Kıymetli dostlarım! Sizler haklısınız. Ben parayı çok severim. Onun için de paramın dünyada kalmasına gönlüm râzı olmadı. Onu kendimden önce âhirete gönderdim.”(Taşköprüzâde, eş-Şekâiku’n-Nu‘mâniyye (thk. A. Suphi Furat), s. 540-541.)   

Yaratılan her şeyin sahibi Cenâb-ı Hakk'tır. İnsanların sahip oldukları herşey de Allah'a aittir. Öyleyse kulun yapacağı vazife, üzerindeki nimetlerin farkında olup Cenâb-ı Hakk'ın razı olacağı hâlde tasarrufta bulunmak ve cömert olmaktır.

Yazımızı ibretli bir hâdise ile bitirelim;

Abdullah bin Câfer -radıyallâhu anh- bir seyahat esnasında, bir hurma bahçesine uğradı. Bahçenin hizmetçisi, siyâhî bir köle idi. Köleye üç adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir köpek geldi. Köle, ekmeklerden birini ona verdi. Köpek, ekmeği yedi. Öbürünü de verdi. Onu da yedi. Üçüncüyü de verdi. Onu da yedi.

Bunun üzerine Abdullah bin Câfer -radıyallâhu anh- ile köle arasında şöyle bir konuşma geçti:

“–Senin ücretin nedir?”

“–İşte gördüğünüz üç ekmek.”

“–Niçin hepsini köpeğe verdin?”

“–Buralarda hiç köpek yoktu. Bu köpek uzaklardan gelmiş olmalı. Aç kalmasına gönlüm râzı olmadı.”

“–Peki bugün sen ne yiyeceksin?”

“–Sabredeceğim, günlük hakkımı Rabbimin bu aç mahlûkuna devrettim.”

Bu güzel ahlâk karşısında hayran kalan Abdullah -radıyallâhu anh-;

“–Sübhânallah! Bir de benim çok cömert olduğumu söylerler! Hâlbuki bu köle benden daha cömertmiş!” buyurdu.

Ardından da o köleyi ve hurma bahçesini satın aldı ve köleyi âzâd edip bahçeyi ona hediye etti.(Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet,trc.A.Faruk MEYAN,İstanbul 1977,s.467.)             

Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.