Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2411.0
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66235.93$

Dünya Hayatını Gayesine Uygun Yaşamak

20 Kasım 2017, Pazartesi 07:15

İnsanoğlu neyin hayırlı ve neyin hakkında hayırsız olacağını bilmediği için daima nefsinden kaynaklanan dürtülerle hareket ederse Rabbine karşı isyânkâr bir kul haline gelebilir.

Aslında insanoğluna verilen veya verilmeyenler, kendisinin içinde bulunduğu imtihandan dolayı olduğunu düşünmelidir. Böyle samimi düşünenler, sabırlı ve tevekkül ehli insanlardır.

Dünya hayatında bizlere verilen her şey imtihan içindir. Ancak, dünya insanlar için çekici kılınmıştır. Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır.

“İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.”(1)       

Gerçek yaşam alanı olan ahiret için bu dünya, imtihan sahası olarak belirlenmiştir. Bu hayata gelen her bir birey için ayrı bir imtihan gerçekleştirilmiş, bu imtihanda niceleri başarılı olurken niceleri de kaybetmiştir.

İşte Yüce Rabbimiz, imtihan şekillerini, sabrın önemini ve sonuçta sabrın kazanımlarını Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirmektedir.

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.”(2)  

“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:                                                                                           – Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi:                                                                                                                                                             – Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:                                                         – Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:                                                                                                                                   – Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.”(3)         

Cenâb-ı Hak, kullarına maddi ve mânevi namütenahi ihsanlarda bulunmuş, vermiş olduğu mal, mülk, makam, mevki, evlât ve beden güzelliğinin sadece bunlardan ibaret bir nimet olarak düşünmemek gerekir. Çünkü insanoğluna verilen diğer nimetlerinde farkında olup bir başkasına haset etmemelidir.

Ancak sabır ve tevekkül etmeyip de sürekli her istediğinin olmasını arzu edenler için âyet-i kerimede Cenâb-ı Hak, “Rabbi, imtihan için insana ikrâm edip bol nîmet verdiğinde, «Rabbim bana ikrâm etti!» der. İmtihan edip rızkını daralttığında ise, «Rabbim bana değer vermedi!» der.”( 4) diye buyurarak bazı kullarının içinde bulunduğu hâlet-i rûhiyesini bildirmektedir.                                                                                   

Durum böyle iken insanoğluna verilen mal, evlât, sağlık vehakeza sayısız nimetlerin az veya çok olması kişinin imtihanı olacağı için sahip olduğu nimetlere şükrederek, yokluğuna da sabrederek ahiret gününde kazançlı çıkmak için gayret etmelidir.                                                        

İnsanoğlu yaşadığı hâdiselerin dış cephesine bakarak olayları değerlendirir. Lâkin, iç cephesinde sebep ve hikmetlerin ne olduğunu bilemez. Dolayısıyla verilen nimetlere şükretmenin yanısıra başa gelen musibetlere de sabretmesi lâzımdır. Çünkü insanın sevdiği şeyde şer, sevmediği şeyde de hayr olabilir. Cenâb-ı Hakk’ın şu buyruğunu hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıdır:

“…Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir. Yine sevdiğiniz bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.”(5)       

Cenâb-ı Hakk (c.c.) diğer bir ayette şöyle buyurmaktadır.

“Nefsânî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”(6)         

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir.

“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.”(7)               

Bize verilen hayatı, veriliş gayesine uygun olarak yaşayanlara ne mutlu!

İnsan, Müslüman olarak ruhunu teslim etmiş ise dünyada ki kulluk imtihanını başarmış ve inşâAllah cenneti hak etmiş olur. Mevlâm kendine hakiki mânâda kul olmayı ve razı olduğu kullarından eylesin. Akıbetimizi hayr eylesin.

Gönülden Muhabbetlerimle…

Dipnotlar:

1-Kehf, 18/7.

2-Bakara, 2/155-157.

3-Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 463.

4-Fecr Sûresi, 89/15-16.

5-Bakara Sûresi, 2/216.

6-Al-i İmran, 3/14.

7-Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 462.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.