Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64765.06$

Doğumu Önleme (Kürtaj) nin Dinî Hükmü

27 Aralık 2015, Pazar 10:59

Doğumu önlemek için rahimde gerçekleşen döllenmenin sona erdirilmesine veya bunun aldırılmasına (kürtaj’a) gelince, bazı son dönem fakihler, döllenmeyi takip eden ilk 120 gün içinde -ruh verilmesinin([1]) ve canlanmanın bundan sonra olacağı düşüncesiyle- bunun câiz olabileceğini ileri sürmüşlerse de([2]), delilleri yeterli ve makul değildir. Zira döllenme ile ceninin hayatı zaten başlamıştır. Bundan sonrası, yaratılışın kemale ermesi ile ilgili safhalardır. O halde bu yol, aile plânlamasının tabiî ve meşrû yollarından biri olarak görülmemelidir. Annenin ve emme çağında olan çocuğunun sağlığı... gibi sebeplerin bulunduğu durumlarda ve anne için hayatî tehlikenin söz konusu olması halinde hüküm elbette farklı olacaktır. Anne için hayatî tehlike varsa, bu takdirde 120 günden sonra da olsa gerekli müdâhele elbette yapılabilecek, hayatta olan ve aile müessesesinin direği durumunda bulunan annenin can güvenliği, henüz dünyaya gelmemiş olan cenine tercih edilecektir.([3])

Yukarıda bahsedilen “1971 Rabat Konferansı”nda bu konuda şu karara varılmıştır: “İslâm fakihleri, dört aydan sonra çocuğu düşürme veya aldırmanın haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu, ancak, annenin hayatının kurtarılması için  zarûretten dolayı câiz olur. Bu müddetten önce çocuğun düşürülmesi veya aldırılması konusunda farklı görüşler varsa da, doğru ve tercih edilen görüş, gebeliğin hangi döneminde olursa olsun annenin sağlığını veya hayatını kurtarmak gibi kesin bir zarûret olmadıkça çocuk düşürme ve aldırmanın yasak olduğudur.”([4])

 

            Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Görüşü:

            Gebeliği önlemenin dolayısıyla doğum kontrolünün dinî hükmü meselesi, Cumhuriyet döneminde Diyanet İşleri Başkanlığına üç ayrı tarihte resmî makamlar tarafından intikal ettirilerek görüş istenmiştir. Her seferinde konu, Başkanlığın yetkili ilim heyetlerince incelenmiş, dînî görüş tesbit edilmiştir. Vatandaşlardan aynı maksatla gelen yüzlerce soru, elbette bunun dışındadır. Başkanlığın en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu 19.12.1960; 29.1.1980 ve 19.3.1981; 19.3.1981 tarihlerinde konuyu 3 kez müzâkere etmiş, özet olarak şu kararları almıştır:

            1- Toplumun temeli ailedir. Ailenin devamlılığını çocuk sağlar. Dinimiz prensip olarak evlenip yuva kurmayı ve çoğalmayı teşvik etmiştir.

            2- Çocuk âileye ve topluma Allah’ın emânetidir. Bu itibarla her aile ancak  bakıp yetiştirebileceği sayıda çocuk edinmelidir.

            3- Çeşitli nedenlerle çocuk istenmediği durumlarda, karı-kocanın ortak istekleriyle gebeliği önleyici tedbirler alınması câizdir. Doğum yapma, çocuk sayısının sınırlandırılması, iki doğum arasındaki sürenin ayarlanması, kısırlığın tedâvî ettirilmesi... gibi konularda da, karı-kocanın ortak isteğine göre meşrû ve emin çârelere başvurulması câizdir. Ancak sağlığa zararlı veya devamlı kısırlığa yol açan ilâç ve âletlerin kullanılması câiz değildir.

            4- Dinen meşrû bir mâzeret olmadıkça çocuk düşürmek ve aldırmak, gebeliği önleyici tedbirlerden değildir.

            5- Gebeliği önleyici tedbir alınması veya âilede çocuk sayısının sınırlandırılması hususu, âilelerin kendi imkân ve isteklerine bağlı olmalıdır. Bunun kanunla sınırlandırılması dînen câiz değildir. Bu konuda devletin görevi vatandaşları eğitmek meşrû ve emin çâreleri öğretmek, gerekli ilâç ve âletlerin temini hususunda kolaylık sağlamaktır.”

 

            Sonuç olarak diyebiliriz ki; gebeliği önleyici meşrû ve emin çarelere başvurarak, doğumu kontrol altında bulundurmak, istenmeyen durumlarda gebeliğe engel olmak,                 karı-kocanın isteğine göre çocuk sayısını sınırlamak dinen câiz ve mümkündür. Ancak gebelikten sonra, yukarıda açıklanan kesin ve meşrû mazeretlerden biri olmadıkça düşürmek veya aldırmak (kürtaj) yolu ile bir yavrunun dünyaya gelmesinin önlenmesi, her selim vicdanı sızlattığı gibi, dînen de câiz değildir.

 

Dipnotlar:

1-Bkz. Buharî, Bed’ul-Halk, 6; Müslim, Kader,1; Ebû Dâvud, Sünnet,16

2-Bkz. İbn Abidin a.g.e., 2/522; İbn’ül-Hümam, Fethu’l-Kadir, 2/495; Yusuf el-Kardâvî, el-Halâl ve’l-Haram fi’l-İslâm, Beyrut, 1967, s. 168; Alâuddin Âbidin, el-Hediyyetü’l-Alâiyye, Halep, 1978, s. 325

3-ALTIKULAÇ, a.g. Makale, s. 23-24

4-OMRAN, a.g.e., s. 243

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.