Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.31
  • EURO
    35.12
  • ALTIN
    2293.3
  • BIST
    9056.01
  • BTC
    70817.65$

Doğrulukta İzzet ve Şeref Vardır

22 Nisan 2019, Pazartesi 09:06

Müslümanlığın ruhu evvelâ Allah’a iman, sonra da doğruluktur. Yüce dinimiz İslâm'ın öngördüğü insan modelinin temel özelliği doğruluk, dürüstlük ve güvenilirliktir. Çünkü dinimiz hakikate, doğruluğa ve hakkı söylemeye büyük ehemmiyet vermiştir. O kadar ki doğruluk ve dürüstlük anlamına gelen sıdk, peygamber sıfatlarının ilkidir.

Müslüman’ın sözü gibi özü de doğru olmalı, iç alemini kötü duygu ve düşüncelerden arındırmış olmalıdır. Çünkü, Müslüman denilince akla gelen ahlâki erdemlerin en başında yine doğruluk gelir. Bir insan Allah’a iman eder, bununla beraber kalbini, işini ve sözünü doğrultur ve doğru yolu tutarsa artık o insan selâmete kavuşmuştur.

Dürüstlük, şahsi ilişkilerden toplumsal ilişkilere, ticari ve mesleki faaliyetlerden kamu görevlerine kadar hayatın bütün alanlarını kapsayan ve mutlaka riayet edilmesi gereken bir erdemdir. Doğruluk ve güven, bütün faziletlerin başıdır.

Müslüman, düşündüğü gibi konuşmalı, konuştuğu gibi olmalıdır. Sözü ile özü arasında ayrılık olmamalıdır. Böyle olduğu takdirde olgun bir mümin olur. Artık onun için dünya ve ahirette korku ve keder yoktur.

Doğruluk; kurtuluşun nuru, hidayetin cevheri, yüksek ahlâkın bir gereğidir. Tam manasıyla iman eden ve istikameti elden bırakmayan bir insan, şüphe yok ki, dinin ruhunu elde etmiştir. Doğru söz, imanın sesi; hakkı söylemek müminin şiarıdır. Doğrulukta izzet ve şeref vardır, saadet ve selâmet vardır.

Doğrulukla kazanılan mal ve mülk bereketlenir. Yalanla elde edilen hiçbir şeyde hayır yoktur. Onur ve haysiyet, doğrulukla kalıcı hale gelir. Dürüstlük büyük fazilettir. Aynı zamanda kişinin çevresine güven vermesini sağlayan bir niteliktir.

Sakafi kabilesinden Abdullah b. Süfyan (r.a.) şöyle demiştir: “Peygamberimiz (s.a.v.) ’e: “Ey Allah’ın Rasülü! İslâmiyet hakkında bana bir öğüt veriniz ki sizden sonra artık kimseye bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın.” dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v.) : “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurdu.

Bir gün Hz Peygamber(s.a.v.)’e bir adam gelerek: “Ya Rasülallah! Ben Müslüman olmak istiyorum. Fakat İslâm’ın yasakladığı birçok kötü huylarım var, bunlardan vazgeçemiyorum.” dedi. Hz Peygamber (s.a.v.): “Benim hatırım için yalanı bırak, bundan sonra yalan söyleme.” buyurdu. Adam bu teklifi memnuniyetle kabul etti. İslâm’ı kabul ederek, imanla şereflendi.

İçki, kumar, zina vb kötülüklere alışkın olan adam düşündü: “Ben şimdi yalanı bıraktım. Neye mal olursa olsun yalan söylemeyeceğim. Şimdi içki içip, kumar oynayıp, zina yapsam, yarın Hz Peygamber (s.a.v.), bana sorsa ne cevap vereceğim? Yalan söylemeyeceğime göre evet demeye utanmaz mıyım?” Adam bu şekilde düşünerek bütün kötü huylarından vazgeçti.

Görüldüğü gibi doğruluk insanı selâmete ulaştırır. Doğruluk insanı nurlandırır ve ahirete imanla göçmesine vesile olur. Doğruluk insanı cennete götürür. Doğruluk dost kapısıdır, yalancılık baş belâsıdır. Doğruluk insana dost kazandırır, yalancılık ise başına bin türlü belâ getirir. Yalancının sözüne kimse inanmaz. Doğruluk ve güven olmadan insanlar toplumda rahat ve huzurlu yaşayamazlar.

Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.v.) ’in İslam’a davet ettiğini duyanlar, ilk önce onun dürüst olup olmadığını sormuşlardır. Peygamberimiz(s.a.v.) ’in dürüst olduğunu, şimdiye kadar kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu değerlendirmeyi yapmışlardır: “İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse, Allah’a karşı niye dürüst olmasın?”

Zalim bir vali vardı. Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan Basri Hazretleri'ni yakalatmak istedi. O da bir vakit ders verdiği Habib-i Acemi Hazretleri'nin kulübesine gelip saklandı. Valinin adamları geldi ve hışımla:

- Hasan Basri'yi (r.a.) gördün mü? diye sordular. O gayet sakin:

- Evet, dedi.

 - Nerede?

 - İşte şu kulübemde...

Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan Basri Hazretleri'ni bulamadılar. Dışarı çıkınca tehdit edip:

- Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? dediler.

- Ben yalan söylemedim, dedi. Siz göremedinizse, benim suçum ne?

Tekrar girdi, aradı, fakat bulamadılar. Onlar gidince, Hasan Basri Hazretleri:

- Ey Habib! Biliyorum ki Rabb'im senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, hocalık hakkı yok mudur? dedi.  Hazreti Habib mahcub bir şekilde:

- Ey Üstadım! Sizi bulamamaları benim hürmetime değil, doğru söylediğimizdendir. Çünkü bilirsiniz ki, Doğruların yardımcısı Allah'tır. Eğer yalan söyleseydim, sizi de beni de götürürlerdi, dedi.

Müslüman’ın sözü ve özü doğru olunca, işi de doğru olacaktır. Müslüman’ın işinde hile ve haksızlık olmaz. Doğruluk, doğruyu konuşmak, ilişkilerinde ve alışverişlerinde dürüst olmak, kimseyi aldatmamaktır. Kendi işini sağlam ve hilesiz yaptığı gibi başkasının işini de aynen kendi işini yaptığı yapmalıdır. Böyle olduğu takdirde çevresine güven vermiş olur.

Peygamberimiz(s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kişinin imanı doğru olmaz, kalbi doğru olmayınca; Kalbi doğru olmaz, dili doğruları söylemedikçe; kişi cennete giremez, komşusu şerrinden emin olmadıkça.”

Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.