Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2491.6
  • BIST
    9524.59
  • BTC
    63411.15$

Doğruluk İnsanı Nurlandırır

14 Mayıs 2018, Pazartesi 07:27

Müslümanlığın ruhu önce Allah’a iman etmek, sonra da doğru olmaktır. İslâmi ve insani yaşamın tek ölçüsü ve güvencesi doğruluktur. İslâm, insanlara inançta, sözde ve davranışta doğruluk ve dürüstlüğü emreder. Doğruluk, doğruyu konuşmak, ilişkilerinde ve alışverişlerinde dürüst olmak, kimseyi aldatmamaktır. Allah Tealâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size va’d edilen cennetle sevinin.”   (Fussilet S. 30.) Cenâb-ı Hak mutlak adâlet sahibidir.

Bir insan Allah’a iman eder, bununla beraber iç alemini, işini ve sözünü doğrultur ve doğru yolu tutarsa artık o insan selâmeti bulmuştur. Çünkü doğruluk dost kapısı olup insanı Cennet'e götürür, yalancılık ise Cehennem'e sürükler. Dosdoğru olmak elbette kolay değildir. Bize düşen elden geldiğince ve mümkün olduğunca doğru olmak için gayret etmektir.

Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Allah’tan korkun (emirlerine bağlanın, yasaklarından sakının) ve doğru söz söyleyin.”   (Ahzab S. 70.) diye buyururken Allah’a inanmış bir Müslüman kalbiyle, sözüyle, işiyle velhasıl her yönüyle doğru olacaktır ve olmalıdır.

Doğrulukta izzet ve şeref vardır, saadet ve selâmet vardır. Doğruluğun zıddı yalancılıktır. Yalancılığın dayandığı temel ilke ise, zulümdür. Zulüm, haktan ve doğruluktan sapmak, adalete aykırı davranıp haksızlık yapmaktır.

Peygamberimiz(s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kişinin imanı doğru olmaz, kalbi doğru olmayınca; Kalbi doğru olmaz, dili doğruları söylemedikçe; kişi cennete giremez, komşusu şerrinden emin olmadıkça.”

Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gün Medine çarşısında geziyordu. Gözüne satılık bir at ilişti. Sahibiyle pazarlık etti. Mutabık kaldıkları fiyat üzerinden parasını evden alıp getirmek üzere sahibinin biraz beklemesini söyledi. Bu sırada at sahibi daha fazla bir bedel bulunca atı Hz. Peygambere satmaktan vazgeçti. Parayı alıp getiren Efendimize satışı inkâr etti. Hz. Peygamber satış esnasında kimse bulunmadığı için satışı isbat edemedi. Müteessirdi, herkes verdiği sözde durmalı, yapılan alış-verişi başkası araya girmek suretiyle bozmamalı idi.

O esnada ashab-ı kirâmdan Sâbit oğlu Huzeyme oradan geçiyordu. Karşılıklı konuşmaya o da katıldı: "Ben şahidim sen yalan söylüyorsun, atını Rasûlullah'a sattın." dedi. Huzeyme'nin bu kesin beyânı karşısında daha fazla ısrar etmeye imkân bulamayan at sahibi, bedelini alıp atını Hz. Peygambere teslim etmeye mecbur oldu.

Yolda Hz. Peygamberle Huzeyme arasında şöyle bir konuşma geçti:

- Ya Huzeyme, satış esnasında sen hazır değildin, mahiyetini bilmediğin bir hâdise hakkında nasıl şahâdet ettin?

- Ya Rasûlallah, atın sana satıldığını senden işittim. O halde bu satış doğrudur ve vakidir. Çünkü sen ancak doğru söylersin, Allah'ın Rasûlüsün. (Peygamberin sıfatlarından biri de sıdk: doğru sözlü olmaktır.)

Hz. Peygamber (s.a.v.) Huzeyme'nin anlayış seviyesini biraz daha ölçmek için sordu:

- Bu nasıl olur?

- Sen her gün bize Melek Cebrâil'in getirdiği âyetleri tebliğ ediyorsun ve biz getireni gözümüzle görmediğimiz halde verdiğin ilâhî haberlere ancak sen söylüyorsun diye doğrudur, gerçektir diye tereddüt etmeden inanıyoruz. Şimdi bu sözüne mi inanmayacağız?

Deyince Peygamber Efendimiz, "Huzeyme'nin şahadeti bundan sonra bir hakkı isbat hususunda iki şâhidin şehadeti mesabesinde tutulsun." buyurdu.(İslâm-Türk Tarihinin Altın Sahifeleri, Celâl Yıldırım. Sobe Gazete ve Matbaası, İzmir, 1970.)

Sevgili Peygamberimiz; “Münafığın alameti üçtür: Söylediği zaman yalan söyler, vaat edince yerine getirmez, kendisine bir şey emanet edilince ona ihanet eder.” Buyurmuşlardır.

Sadece fikrin ve inancın doğru olması yetmez; ayrıca doğru inanç ve düşüncenin pratiğe yansıması ve yürürlüğe konulması da gerekir. Müslüman’ın sözü gibi öze de doğru olmalı, içi kötü duygu ve düşüncelerden arınmış bulunmalıdır.

İnsan onurunun ve sağlıklı toplum yapısının vazgeçilmez değerlerinden biri olan doğruluk, hedefe ulaşmanın en kısa ve en emin yoludur. Zira doğruluk iyiliğe götürür

Doğru müminler, dünyada güzel ahlâklı, sevilen ve sayılan bir şahsiyet olarak yaşar. Hz. Peygamber(s.a.v.) şöyle buyurur :“Dört şey sende olduktan sonra, dünyadaki kaybından sana bir zarar gelmez: Emaneti korumak, doğru söylemek, güzel ahlâk ve helal lokma.”

Velhasıl, doğruluk insanı nurlandırır ve ahirete imanla göçmesine vesile olur.

Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.