Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2439.9
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64943.7$

Dinimizin ilim ve ilim adamlarına verdiği önem (4)

31 Temmuz 2016, Pazar 12:14

 

 

Şu hususu da mutlaka belirtmemiz gerekir ki, İslâm ülkelerinin ilim ve teknikte geri kalmalarının sebebi İslâm Dini değildir. Akla ve onun ürünü olan ilme bu kadar çok değer veren bir dinin mensuplarının câhil ve geri kalmalarını izâh için ileri sürecekleri hiçbir ma’kul ve geçerli mazeretleri olamaz.

 

 Çünkü ilim ile din arasında ortak noktalar bulunmaktadır. Hatta İslam’a göre din, ilmin kaynaklarından birisidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi İslâm vahyi, ilmi destekleyen, teşvik eden, ona yol gösteren mesajlarla yüklüdür.

 

Din, Hak din ise, yani hurâfe ve bâtıl inançlarla bozulmamış ise, ilim de gerçeğe ulaşmış saf ilim ise, yani bir konuda artık son sözü söylemiş ve aksine ihtimal kalmamış ise, böyle bir din ile böyle bir ilmin çatışması söz konusu değildir. Bilakis bunlar birbirini tamamlayan iki unsurdur. İşte “Dinsiz ilim topal, ilimsiz din kördür.” sözü bu gerçeği dile getirmektedir. Bu tarife uygun yegâne din de İslâm’dır.([1]) 

 

            Yine İslâm’a göre bilginin bir diğer kaynağı akıldır. Din aynı zamanda, kendisine aklı muhatap almaktadır. Dînî sorumluluk akıl iledir. Aklı olmayanın dini olmaz. Aklı olmayan kimse de bilgi de söz konusu değildir. Zira insan aklı ile insandır. Bu nedenle ilmin din ile çatışması, bunların birbirine ters düşmesi düşünülemez.

 

Ancak tarihin bazı dönemlerinde ilim-din çatışmasının varlığı da bir vâkıadır. Bunun sebebi de dinin ruhunun iyi anlaşılamamasıdır. Bu konuda yine Mehmet Akif şöyle söyler:

 

Mütefekkirlerimiz dini de hiç anlamamış;

Rûh-u İslâm’ı telâkkîleri gâyet yanlış.

Sanıyorlar ki: terakkiye tahammül edemez;

Asrın âsâr-ı kemâliyle tekâmül edemez.

Bilmiyorlar ki: ulûmun ezelî dâyesidir.

Beşerin bir gün olup yükselecek pâyesidir.

Mündemiç sîne-i sâfında bütün insanlık..

Bunu teslim eder insâfı olanlar azıcık.([2])

 

Ferdin ve toplumun gelişmesi için, insanın maddi ve mânevî cepheleriyle bir bütün halinde ele alınması ve eğitilmesi gerekmektedir. Kişinin bu benliğinde bu denge kurulmadığı takdirde, yani sadece bedenî kuvvetler geliştirilip, rûhî kuvvetler ihmâl edildiği takdirde, bu tek yönlü ve eksik eğitimden mutaassıp insan yetişir.

 

Ne adına olursa olsun, taassuptan da sadece zarar ve gerilik doğar. İnsanlık tarihinin değişik dönemlerinde bunun acı örneklerini görmek mümkündür. Nitekim ortaçağ Avrupa’sında müspet ilmin gelişmesine, din adına engel olunması dinî bir taassubun sonucu idi.

Buna mukabil, aklın da müspet ilim alanında kazandığı başarılardan dolayı mağrur olarak kafa tutması da bir taassup oldu. İşte bu her iki taassup, insanı madde ve manasıyla bir bütün olarak kavrayamayan, onun her iki yönünü birlikte ele alarak doyurup geliştiremeyen, onu tek yönlü ele alıp, diğer yönünü ihmal eden eksik ve yanlış bir insan ve eğitim anlayışının acı meyvesi idi.([3])

 

Dipnotlar:

1-Dr. Ahmet GÜRTAŞ (Merhum) Atatürk ve Din Eğitimi, Basılmamış Doktara tezi, Konya 1993,S.143.

2-ERSOY, a.g.e, S:185,186.

3-GÜRTAŞ, a.g.e, S:13,14.

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.