Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2433.1
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64649.54$

Din Nedir?(1)

15 Mart 2019, Cuma 08:30

 

Din: Arapça “deyn” kökünden gelme ve o da; “Belirli bir za­manda ödenmesi gereken borç, tutulan yol, hayat tarzı…” anlamındadır. Kur’an’da 92 yerde geçer.

Allah’ın verdiği başta hayat nimeti olmak üzere,  birçok nimetin karşılığı olarak ödenmesi gereken borç yani “iman” anlamına gelir.

Din: Allah tarafından tavsiye edilen ve insanları ona ulaş­tı­ran yoldur, kanun, kural ve ahlâk kaideleri manzumesidir.

Sosyal hayatta hem kişisel, hem de cemiyet bazında huzur ve sükûneti sağlayan en etkin kurallar ve kaidelerdir.

Cenâb-ı Hak tarafından teklif olunan hak ve hakikat ka­nunlarının tamamına din, bunları kabul edip, hayatına tatbik edenlere de dindar denir.

Resûl: Kendisine Allah tarafından kitap verilen, yeni bir şeriatla gelen ve bunu insanlara tebliğ eden kim­sedir.

Nebi: Müstakil şerîatı olmayan ve kendinden önce gön­de­rilmiş Peygamberin kitabı ile amel eden ve bunu in­sanlara an­latan Allah elçisi­dir.(1) 

Elçi: haber getiren manasınadır. Kur’an’da hem Resûl, hem de Nebi kelimeleri kullanılmıştır. Her Resûl Nebidir, ama her Nebi, Resûl değildir. Peygamberimiz hem Nebi, hem de Resûldür.(2)

Peygamber: Farsça bir kelimedir. Haber getiren ma­na­sına­dır. Allah elçilerine sadece bu gözle bakı­lırsa, yani keli­menin lügat manası olan (haber getiren) kişi gibi düşü­nülürse onların görevleri hafife alınmış veya dar kalıplara indirgenmiş olur. Çünkü Peygamberler sa­dece Allah’tan haber getiren kişiler de­ğil, Yaratı­cı­dan aldıklarını insanlara ulaştır­mak için çabalayan, belde­lere ve bölgelere yaymak için uğraşan, bu ilâhi emirlerin açıklayıcısı duru­munda olan, bu kutsal emirlerin sosyal hayata tatbiki hu­susunda gayret gösteren, hatta bun­ları ilk önce kendi nefsinde ya­şayıp diğer insanlara örnek olan(3) … Kişilerdir. Halk bu keli­meyi kullanırken, bu gö­revlerin hepsinin hatta daha faz­lası­nın Peygamberler tarafından icra ve îfa edil­diğinin bi­linci ile kullanmakta­dır.

Peygamberler olmasa Allah’ın va’d ve lütuflarını, ceza ve cehenne­mini, helâl ve haramlarını insanlar hakkıyla bilemez, şeytanla mücadelede yâr ve yardım­cısız kalır­lardı.(4) Bunun için peygamberler Allah’ın in­sanlığa en bü­yük lütuflarıdır.

Batı me­deniyeti­nin menşei ve membaı kabul edilen He­len(Yunan) kül­türün­deki ve Mısır Medeniyetin­deki tanrı anla­yışı çok gü­lünçtür. Yarı tanrı, yarı insan, yarı hay­van, ba­zen gökyü­züne çıkan, bazen yeryüzünde gezen, ev­lenen, evlât sahibi olan, mal-mülk için kavga eden, bir­birle­riyle de­vamlı mücadele ha­linde olan, basit şey­lere te­nezzül eden... Varlıklar olarak te­lâkki edilmiştir. Bu du­rum gü­nümüzde sık sık filmlere konu ol­makta­dır.

Hıristiyanlık, çok tanrıcı bu Yunan ve Mısır dinlerinin yay­gın olduğu bölgelerde yani Romalıların içinde yayıl­mıştır. Bu inanç sistemlerinin etkisinde kalmış ve Ekanim-i Selâse (üçlü sistem) yani baba, oğul, ruhül kuds gibi gü­lünç fikirleri, teslis akidesini benimsemiştir. Kutsal kitap hususunda da vahdeti yaka­layamamış ve Hıristiyanlar ara­sında yazılıp yayılan bin­lerce İncili, İznik’te toplanan Konsül, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna isimli kişilerin yazdığı ve aynı adla meşhur olan İn­cilleri kabul etmiş ve ancak dörde indirebilmiştir.

Hz. Muhammed’de putperest (çok tanrılı) bir cemiyete gönderilmiştir ama, o vahdet hususunda katiyen taviz vermemiş, kendi davasını kendi yürütmüş ve Havariler gibi bu hususta asla taviz vermemiş ve tevhidi ikame etmiştir. 

Yüce Allah’ın elçi olarak gönderdiği Peygamber­ler de, in­sanüstü varlıklar değildir. Halkın arasından seçil­miş­lerdir. Çok mütevazıdırlar. Her za­man kendile­rinin bir kul olduğunu itiraf etmişler, ken­dilerinin farklı ol­duklarını söyle­medikleri gibi, söyleyenleri de ikaz et­mişler(5) ve her zaman Allah’ın kulu oldukla­rını beyan buyurmuşlardır. Gaibi Allah bildir­mezse bile­meyeceklerini, ancak O’nun istediği za­manda ve ze­minde yine O’nun izni ve keremi ile za­man za­man mucizeler gösterebile­ceklerini söyle­miş­lerdir.(6) Nitekim Peygam­ber Efen­dimiz şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki ben Allah’ın bana bildirdi­ğinden başka­sını bile­mem”(7),Cenâb-ı Allah da şöyle tel­kinde bulun­muştur: “(Resûlüm) Ben de sizin gibi bir insa­nım, ancak bana vahyediliyor (de).”(8)

Dipnotlar

1- Abdullah Aydemir, “Peygamberler”, T.D.V. Yay. Ankara, 1996, s. 1.

2- A’râf Sûresi, 157.

3- Ahzâb Sûresi, 21.

4- Beled Sûresi, 10; Kehf Sûresi, 56; En’am Sûresi, 48; İnsan Sûresi, 3-4.

5- Kehf Sûresi, 110;  Fussılet Sûresi, 6.

6- Cin Sûresi, 26-27.

7- Buhârî, megâzi 12.

8- Kehf  Sûresi, 110.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.