Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.86
  • ALTIN
    2433.2
  • BIST
    9726.99
  • BTC
    66852.27$

DİN EĞİTİMİ VE LAİKLİK (1)

21 Ekim 2020, Çarşamba 09:10

Türkiye’de en çok tartışılan konuların/kavramların başında din ve laiklik hususları yer alır. Bilhassa cumhuriyet dönemi elit yönetici kadrosunun, yönünü batıya endekslemesiyle beraberinde toplumun inanç temellerine yaptıkları ağır neşterler, geçmişle olan bağların tamamen koparılmasına dönük, kemiğin içindeki iliği çıkarma kaygısına bürünüp, ehil olmayan insanların dine dair hükmü iradeleri toplumun üzerindeki jakobenizmi dayanılmaz hale getirdiği yetmezmiş gibi, Tanrı Uludurların zorla halka dayatıldığı ve camilerin ahır haline getirildiği o dönemleri unutmak sizce mümkün müdür?

Sovyet Emperyalizminin ülkede komünist manifestoyu yerleştirme adına milyonlarca insanı kurban etmesi nasıl tarihin karanlık bir devri olarak yerini almışsa, ülkemizde de sadece sırf Osmanlı düşmanlığından kaynaklanan ve hedefte İslamı ortadan kaldırmayı niyet eden bir anlayışında devrim maskesinde geçmişin membaını kurutma adına aynı işlevi yüklendiği ve bunu da modernizm diye piyasaya sürdüğü ve güçlü bir olgu oluşturduğu aşikârdır. Sırtını batıya verilen tavizlerle Ordu içinde yapılan zihniyet değişimi sonucu zinde kuvvetler iradesine dönüşen ve yönetimin asli bir unsuru olarak yeri geldiğinde hoşuna gitmeyen durumlarda sesini yükselten zihniyetin bir sarmal niteliğinde yıllar yılı siyasetle iştigal edip, bu ülkenin asıl sahibi biziz ve devrimlerin bekçisiyiz imalı mesajlarını sık sık kullanmaları ve ülkenin yönetim gidişatına müdahil olmaları ve bilhassa din hususunda benim babam da hocaydı, dedem de hacıydı gibi söylemlerle halk üzerinde şirin görünme çabaları, tamamen dini hükümleri milletin kafasında tedavülden kaldırmaya yönelik çalışmalardı.

İnsanların fişlenmesi, dindar kesimin dışlanması, mütedeyyin insanların inançlarından dolayı horlanması, başörtüsü meselesini ve laiklik ilkesini sürekli gündem de tutup, dine karşı bu ilkeyi baskı unsuru olarak kullanmak istekleri hep bir tarafa doğru halkı tek düze bir anlayışın içine çekme çabaları, bence kendi koltuk sevdalarını ve bunu kaybetme korkusunu bastırma kaygılarını daha da gün yüzüne çıkarmış ve halkı mesnetsiz yıldırma ve korkularla sindirme çabalarının yersiz ve gereksiz olduğu anca anca anlaşılmıştır.

Yönetimin başında yerini sağlamlaştıranlar hep halk üzerinde kendilerini yetki sahibi olarak gördüklerinden ve onları gerçekten bir değer olarak görmemişlerdir. Sadece seçimden seçime oy deposu tahayyülü ile sözde halkçılık teranesini yutturma ve cek caklı sakızlarla beraber ağızlara sürülmeye çalışılan bir gramlık bal, sus payı diye nitelendirilip azıcık bunları eleştirip sesini yükseltmek isteyenler devrim adına modernizmin katı yumruğunu suratında görmüştür.

Hâlbuki gücünü insanına göre merkeze alıp hizmet anlayışını oluşturma gibi bir sürü çabaları düşünüp uygulayacağı yerde, gücü tek elde tek bir kişide toplayarak onun adına bir iradi oluşturmak ve cumhuriyet, demokrasi, halkın iradesi gibi kavramlarla nutuklar atmak elbette bir yerde gerçeğin anlaşılması diye bir durumu ortaya çıkaracaktı ve nitekim de öyle oldu.

Eğer cumhuriyet halkın iradesi ise, demokrasi halkın iradesinin sandığa yansıması ve insanı merkeze alan bir anlayışı öngörüyorsa ve çoğulculuk bu mekanizmanın motor gücüne ağırlık veriyorsa o zaman izmler değil, halk kendi iradi tercihini ortaya koyacaktı. Ve Türkiye’de açık oy gizli sayım gibi tamamen garabet ve demokrasiyle asla bağlantısı olmayan uygulamalarında bu ülkeye dayatıldığı zamanlar olduğunu hatırladığımızda artık şu gerçeği söylemek zorundayız. Eğer halk yönetimde söz sahibi ise, halkın iradesi sandığa yansır. Halkın iradesinin üzerinde de mevcut kanuni tanımlara göre güç olmamalı ve halkın dediğine yönetim anlam bulmalıdır.

İmdi şu ana kadarki bu kısa giriş ve görüşleri sizlerle paylaştıktan sonra yukarıda bahsettiğimiz din ve laiklik hakkında ülkemizin güzide sosyologlarından rahmetli Erol Güngör hocanın görüşlerini Sayın Tahsin Yazgan beyin Erol Güngör isimli kaynak eserinden yararlanarak söylemeye çalışacağım. Kırşehir ilimizin seçkin evladı, bilimsel düşünceye inanmış, milli ve manevi değerlere sıkı sıkıya bağlı, Kur’an ve Sünneti esas alan, sufi gönüllü ve medrese akıllı samimi bir Müslüman olarak tanıtan Sayın Tahsin Yazgan beyin tespiti tamamen yerinde samimi cümlelerdir.

Üniversitemizin de bir ara rektörlüğünü yapmış bu münevver insan, Anadolu insanının düşünce merkezinin anıt tepesidir. O Tahsin Beyin ifadesiyle “Bozkırın Mefkûresidir”.O’ enstrümanda Neşet Ertaş aynı zamanda hemşerisidir, neyse ve rahmetli Ertaş Anadolu’nun nefesi ise, Güngör hocamızda ilminde Anadolu insanının Hacı Bektaş Velisidir. Erol Güngör Hocamız Kızıl Elma Mefkûresinin ideal kaptanıderyasıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.