Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2433.1
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64649.54$

DERSİM(gümüş kapı)-2

06 Mayıs 2015, Çarşamba 00:00

(Geçen Haftadan Devam) şurası unutulmamalıdır ki; Değişimin dışında kalmak ya da olaylara kayıtsız kalmak ya da statükoda ısrar etmek asla mümkün değildir. Değişim dedimse, bizi ayakta tutan inanç ve değerlerden tamamen soyutlanarak kendimizi topyekûn bir başka yabancı kültürün içerisine atmak gerektiğini söylemiyorum. Değerlerimize bağlı kalarak, onu gerektiği gibi koruyarak, bizi ayakta tutan, nesilleri birbirine bağlayan inanç ve değerlerin korunup, bu bizi biz yapan asli kimliğimize sahip çıkıp, bilgi bilim, fen ve teknolojik gelişmeleri göz ardı etmeden sağlıklı yapılanmayı sürdürmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü benim inancım hiçbir ayrım yapmadan “beşikten mezara ilim öğrenmeyi emreder” Böyle bir inancın mensupları nasıl olur da bugün bunları elde etmek için uğraş vereceğine, birbirlerini yemeye çalışır, anlamakta zorlanıyorum…

O halde olayları, tahlil ve yorumlama da; dün, bugün ve yarın eksenli, ama devamlılığımızı sağlayan, sağlıklı bir yapılanmayı sağlayacak şekilde dikkatlice yapıp, bulunduğumuz zamandaki nesil sorumluluğumuzu önemseyip, görev ve sorumluluklarımızı azami derecede yerine getirmeliyiz… 

Şimdi tekrar başa dönersek: Cumhuriyet öncesi yaşadığımız toplu travmanın bizleri bir hayli sarstığını, sonuç da tarihe mal olan bir imparatorluğun külleri arasında yeniden doğuşun “olamaz” denilen tablosunu zor da olsa başardığımızı, ama büyük bir kıskaç içerisine alındığımızı, bölge olarak stratejik öneme sahip bir coğrafya da yer aldığımızı hepimiz biliyoruz. Bu arada misakı milli hudutları dışında kalan ve özden koparılıp alınan parçalarımızın da, bağlı olduğu asli bünyemizi devamlı sızlattığını, hala açılan bu yaraların kapanmadığını da bilmekteyiz. Kendi içimizde yaşadığımız siyasal ve toplumsal iç çekişmelere rağmen ve dış güçlerinde meydanları boş bırakmadığı düşünülürse, bugünlere gelinceye kadar, olumsuz tablolarımız olduğunu, ama bu badireleri zorda olsa birbirimiz anlayarak atlattığımızı belirtmeden geçemeyeceğim. Ülkenin ilerleme ve kalkınmasına çomak sokmak isteyen ne kadar iç ve dış kötü niyetliler bulunsa da, Türkiye kendi kulvarında kendi iç dinamizmiyle, bugün belli bir seviyeye gelebilmiştir, Fakat bu yeterlimidir? Hayır..Önemli olan derinlere uzanan, kültürel dinamizmimizi bugünün bilim fen ve teknolojisi ile süsleyip,yarınlara daha güçlü bakacak olan  öteki yanımızı sağlamlaştırarak, (birlik ve beraberce yaşantımızı) geleceğimizi güçlü kılmak   en başucu görev ve sorumluluğumuzdur. Günümüzde fütüroloji adı altında geleceğin 10–20–50–100 yıllık hesapları yapılırken, bizimde Hz Ali efendimizin dediği gibi evvela eğitim anlayışında “Çocuklarınızı 10–20 yıl sonrası için hazırlayınız” düsturu gereği bizimde hesaplarımızı ona göre yapmamız gerekir. Yani değişim kısaca her zaman senin içinde ve seninledir. Hz. Mevlana demiyor mu “ Dün geçti, yarın için güzel şeyler söylemek lazım diye”…

Anadolu insanı; yürek insan. Cefakâr ve fedakâr. Anadolu insanı, gönül adamı… Zorluklarla iç içe yaşar pes etmez. O zaten hayatının bir parçasıdır. Zulme uğrar, devletine yine küsmez. Allah devlete ve millete zeval vermesin diye dua eder. Haksızlık görür, kanaati elden bırakmaz.

Anadolu insanı gerçekten güç ve dayanıklılık yönüyle dünyanın en haysiyetli, en vakur ve en olgun kişilikli bir karakterine sahiptir.

O kan tükürse de kızılcık şerbeti içtim der. Devlete olan bağlılığına halel getirmez.

Acısını içine gömer, bazen de türkülerle ağıtlarla gözyaşına katık eder.

Çile yüklüdür, sevdalıdır, Anadolu İnsanı…

Acılar onu pişirir, olgunlaştırır. Alınlarda oluşan O çizgiler:

Üzerindeki ağır yükün derin oyukları,

Ötelere uzanan bir yolun ilk km.sinin başlangıç kulvarı,

Yaşanılan koca bir ömrün, inişli çıkışlı labirenti sanki…

O çizgiler Anadolu insanının yüz akı, derin bakışların dışa yansıyan iç içe girmiş gönül halkaları…

İşte böyledir, Anadolu  İnsanı.. Her yöresi güzel, türküsü özeldir. Kalpleri sevgiyle çarpar, sevgiyle beslenir…

İnsanlığın harman, yiğitlerin mertlik naraları attığı bir diyardır, Anadolu…

Ama gelin görün ki; Bazen de zaman içerisinde yaşanılan öyle acılar vardır ki: Unutulamaz durdurulamaz set çeksen gözyaşlarına, yarar o seti, aşar üzerinden, akar gider, enginlere doğru uzanır derin duygularla… Etkisi yıllarca sürer gider o acıların. Üzerine bal döksen de, almaz acısını. Bıçak yarası gibi sızlar durur, yüreğinin en ücra köşelerinde…

Dile gelir anlatır bazı şeyleri bu acılar, şiir olur dökülür mısralara. Depreşir yaralar, hatıra geldikçe ( ki hatırdan asla çıkmaz bir türlü)  gözler buğulanır, nefesler kesilir... Artık onu durdurmak imkânsızdır.

Gönülden gelenler dökülür tel tel mısralara. Mısralar şiir olur, koca bir tarihi sana birkaç satırla dillendirir, gözler önüne seriverir, birden her şeyi, bir çırpıda döküverir önüne… Tıpkı şu ifadelerde olduğu gibi….

DERSİM:

Fırat’ın ve Murat’ın mavi kolları ile kucakladığı doruk kent,

Taşı çatlatan bin yıllık bir çığlığın sesi duyulur her yöresinde.

Dağında taşında deresinde…

Bir uğultu, bir çığıltı..

Çoğalır yürür, dağılır durur.

Dersimin yüreği saniyede bin vurur!                          

“Söyleyeninin kim olduğunu bilmediğim bu satırlar yürekten düşünenler için bir nebze de olsa bizleri mutlaka elimizi başımıza koyup düşündürebilmeli ve geçmişin bazı olumsuzlukları karşısında bugün ne kadar birbirimize muhtaç olduğumuzu gözler önüne serebilmelidir, diyorum”.  

VELHASIL:

“Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütünün asli unsurları olarak: Bu fedakâr ve cefakâr milleti:

İman ve İzan ile kucaklamaya,

Çok ciddi ve samimi nefis muhasebesi yapmaya,

Tarihini, mazisini ve ecdadını iyi tanımaya,

Biz Allah’a güveniyoruz ifadesini, gönüllerimize nakşetmeye “...

Davet ediyor, sağlık ve esenlikler diliyorum. Biz insan gibi yaşamanın ruhaniyetini kavrayınca dünya yeniden bizlere/tarihe tanıklık edecektir…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.