Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.33
  • EURO
    35.13
  • ALTIN
    2307.3
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70619.38$

DERİN SUİKAST

20 Nisan 2016, Çarşamba 08:40

Derin ve karanlık ilişkiler her toplumun tarihinde yer alır. Bizim tarihimiz altın sayfalarla dolu olsa da,  bu sayfalar arasına serpilmiş ancak derin bir tortu olarak varlığını sürdüren ve ders alınması zaruri yet arz eden bu gayri yapılanmaları mutlaka tespit etmek ve gereken önlemleri devlet yapılanması içerisinde almak gerekir. Değilse karanlık ilişkilerin kendi gizli varlıklarını sürdürme adına yapmayacakları kötülük yoktur. Hatta elde ettikleri kötü niyetli insanları kendi devletine ihanet ettirerek sırf şahsi menfaatleri veya çeteleşmeleri uğruna koskoca bir ülkenin mahvına sebep olacak işleri dahi yaptırtabilirler. Mesela Mustafa Reşit Paşa İngilizlerle yaptığı anlaşma ile 1838’de; gümrük vergisi  (0) olarak İngiliz mallarının Osmanlı Ülkesine girmesini sağlamış ve Milli Endüstrinin kurulamaması yönünde en büyük dış etkene imza atmıştı. Yine 1876’da Sultan Abdülaziz’i ortadan kaldırmaya ahdetmiş kötülük timsali Hüseyin Avni Paşa, cinayeti üç kişiye işlettirmiş ve ona bileklerini kendi kestiye getirerek intihar süsü verdirmişti. Böylece bu derin suikast işlemleri başlatılarak, hem iç hem de dış mihrakların ortaklaşa çalışması ile günümüze kadar, Dul Kadının Süvarileri şeklinde gele gelmişlerdir. Biliyorsunuz benzer bir akıbette Merhum Ziya Ül Hak içinde yapılmış, bulunduğu uçakta ABD dışişleri başkan yardımcısı da bulunmasına rağmen, kendi ülkesinin geleceği adına bu adamı feda etmişlerdi. Halen o uçağın nasıl düşürüldüğü belirlenemedi. Yani her daim gizli bir el,  olayların gidişat ve seyrine göre kendileri ne tehlikeli gördüklerini ya da çok şey bilenleri, daha fazla ileri gitmesin diye “kim vurdularla” dolu bir akıbete gönderebiliyorlar maalesef.

Siyasetin Beyaz Atlısı Muhsin beyi de, artık kendileri için tehlikeli gördüklerinden bu Ergenekon illeti ortadan kaldırdı. Bakalım olay her boyutu ile gerçekten açığa çıkarılabilinecekmi, bekleyip göreceğiz. 

Evet, Muhsin Bey, oy veren /vermeyen herkes tarafından sevilen bir “Sevda Türküsü” olduğu için, Tacettin Dergâhının gönül adamı Rahmetli Akif’in yanına defnedildi. Cenazesine katılan herkesi: tüm ülke için toplum için birlik ve beraberliğin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu vurgulattı. Gönlünden geçen, ama sağlığında yapamadığı, fakat milletin gönlünde bir ukde gibi oturan kardeşlik havasını, işte kendi cenazesinde tüm insanımıza yaşattı. Rabbim kabrini Nur eylesin. Peygamberimize komşu eylesin. İnşallah…

Diyor ki: Bu Gönül İnsanı;

“Şimdi yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için fırıldak olmanın anlamı yok. Düz yaşayacağız, düz gideceğiz. Düz yürüyüp dik duracağız. Doğru gideceğiz. Allah’ın(c.c.) izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim.(1)

Dava adamları kendi hayatlarını tam bir mü’min gibi düzene koyarken, ferdi şuurdan kolektif şuura geçişin metotlarını da geliştirmelidir. İslami şuurlanma edebiyat ve nazari mülahazalar olmaktan çıkıp yaşanan, canlı bir varlık olma niteliğine kavuşmalıdır. Dava boş gurur ve hırsların tatmini için yapılan bir koşuşturmaca değil, içtimai, iktisadi, siyasi beşeri hayatımızı Hakk’a uydurma davası olmalıdır.(2)

Müslümanın iki ayrı hayatı olamaz. Maddi hayatını düzenlerken başka, manevi hayatını düzenlerken başka davranamaz. Sadece din ve ibadet konularını Allah’a(c.c.)  yönelik bir şahsi ve nefsi mesele olarak görmenin; ama siyasi, içtimai ve iktisadi meselelerde ”Allah’ı (c.c.)  işe karıştırmamak felsefesiyle hareket etmek” insanı iki ruhlu, ikiyüzlü bir hayat anlayışına götürür. Müslümanın maddi ve manevi hayatı ahenk içinde olmalıdır.(3)

Müslüman Türk gençliğine öncelikle küçük hesaplardan uzak olarak, İslam iman ve ahlakı ile büyük işler başarmış bir milletin mensubu olmanın heyecanı; şuna veya buna benzemenin değil, kendi kendine benzemenin ve kendini aşmanın şuuru verilmelidir.(4)

                Değerli Arkadaşlar, yine tekrar ediyorum, ben konuyu bir siyasi partinin lideri olarak değil, inandığı değerleri ayaklar altında çiğnetmeyen, o değerleri baş üstü taşıyan, imanlı inançlı temiz ahlaklı dürüst, hakk aşığı bir insanın hayat çizgisinden kesitler olarak alıyor ve sözlerime böyle başlamak istiyorum. Ben Anadolu sevdalısı bir Alperen’den bahsediyorum. Düz durup düz yaşayan, menfaatine kıvırtmayan halkın sesi hakkın sesi diyen ve halka hizmeti hakka hizmet olarak telakki eden Sivaslı Yiğido’dan bahsediyorum. Ahmet Yesevileri, Kara Mürselleri, Sarı Saltukları, Akçakocaları hatırlatan Alperen, Anadolu’nun kara yağız yiğit delikanlısı mert insan. Kısaca Gülün Sevdalısı bir dost.

26 yaşında iken 7,5 sene hakkında hiçbir yargı kararı olmaksızın tutuklu olarak kalan ve bunun 5,5 yılını 2,5 metrekarelik hücrede geçiren ve en fazla abdest alıp namaz kılmakta zorlandığı için üzülen çilekeş insan… Gönüleri, dava adamı…

Tüm çektiği bu sıkıntılara rağmen devletine küsmeyen, dinini imanını vatanını milletini bayrağını her şeyin üstünde tutan, inançlı kararlı azimli, adam gibi adam……Yiğido…(devam edecek)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.