Konya
18 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2472.8
  • BIST
    9530.47
  • BTC
    62038.33$

Deprem ve Şehitlik

07 Mart 2019, Perşembe 08:52

Yüce Dinimiz İslâm, insanın engel olamadığı, üstesinden gelemediği, büyük acı ve sıkıntılara neden olan durumlarda ölen kişiyi şehit saymaktadır boğularak, yanarak, bir yıkıntı altında kalarak ölenler, aile ve çocuklarının geçimini sağlamak için helâl yoldan çalışıp kazanırken ölen kimseler ile ilim yolunda ölenler şehit sayılmaktadır. Hz. Peygamber, bir vesile ile ashabına: “ Sizce şehitlik nedir?” diye sormuş, sahabeler de cevaben. “Allah yolunda öldürülmeye şehitlik diyoruz” demişlerdir. Bunun üzerine Peygamberimiz: “ Allah yolunda öldürülmenin dışında yedi çeşit şehitlik vardır: Vebadan, iç hastalıklarından, boğularak, yanarak, yıkıntı altında kalarak ölen kişiler şehittirler. Ayrıca hamile iken ölen kadın ve bâkire olarak ölen kız da şehittir.”(1) buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber bir başka hadiste, Allah katında yüksek makamlara ulaşmış olan şehitlerin kul borcundan başka bütün günahlarını Allah’ın affedeceğini,(2) bu kimselerin gördükleri hürmet ve ikramdan dolayı, dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu edeceklerini;(3)  telef olan mallarının ise sadaka olup, âhiret azığı haline geleceğini ifade buyurmaktadır. Buna göre, depremde ölenlerin âhirette şehitlik mertebesine yükselecekleri ve âhirette büyük nimetlere kavuşacakları ümit edilir.

Deprem İlâhî Bir Ceza mıdır?

Allah Teâlâ, asla kullarına zulmetmez ve onların kötülüğünü istemez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler.(4)  Allah tabiat hâdiseleri için bazı kurallar koymuştur. İnsanların bu kurallara uygun olarak hareket etmeleri gerekmektedir. Dere yatağına ev yapıp da selin evleri götürmesini veya fay hattı üzerine, depreme dayanıklı evler yapmayıp, evlerin enkaz haline gelmesini Allah’ın cezası olarak görmek doğru değildir. Bunlar insanların ihmallerinin açık neticeleridir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de:

“İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat çıkar. Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.”(5)

Şu halde her doğal âfeti İlâhî bir ceza olarak değerlendirmek Kur'an açısından doğru değildir. Kur‘an-ı Kerim, geçmiş birtakım ümmetlerin davranışları, inkâr ve isyanları sebebi ile toplu ve şiddetli azâba uğratıldıklarını bize haber vermektedir. Meselâ; Hz. Nûh, Lût ve Şuayb kavimleri, işledikleri hata ve günahları sebebiyle topluca helâk edilmişlerdir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim de bunları ibret olsun diye zikretmektedir.

Suç ve Cezanın Şahsîliği Prensibi:

Kur'an-ı Kerim’de herkesin kendi işlediği suçlardan dolayı ceza göreceği ifâde edilmektedir. Bu, genel bir prensiptir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’ de şöyle buyrulur:

“Herkesin kazandığı kendisinedir. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez.”(6)

“Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez”(7)

Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyururlar. “ Kişi ne babasının ne de kardeşinin suçundan dolayı mesul tutulamaz.”(8)

Birtakım hatalar ve suçlar vardır ki, bunların zararı umumî olur. O hatanın sebep olacağı fitne, getireceği sıkıntı, yalnızca onu yapanlara zarar vermekle kalmaz, o işe bulaşmamış ve o işe girmemiş olanlara da isabet eder. Bir çok masumları da etkiler. Deyim yerinde ise, “ kurunun yanında yaş da yanar.”

İslâm, zararı genel olacak olumsuzlukları önlemek için, “emri bil-ma’ruf ve nehy-i ani’l -münker” ilkesi getirmiştir. İyiliği emredip, kötülükten sakındırmayı ifade eden bu ilke toplumda iyiliğin ve güzelliklerin egemen kılınması ve yaygınlaştırılması, kötülüklerin önüne geçilmesi ve böylece erdemli bir toplum oluşturmayı ifade eder.

Dipnotlar:

1-Ebû Davud, Cenâiz, 11; İmam  Mâlik, Muvatta, Cenâiz,36.

2-Müslim, İmâre,32.

3-Buhârî, Cihad, 6; Müslim, İmâr e,29.

4-Mü’min, 31.

5-Rûm,41.

6-En’am,164.

7-Fâtır,18.

8-Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.III, S:479.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.