Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.1
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64627.25$

DEĞİŞİMİN TEMELLERİ (1)

30 Aralık 2020, Çarşamba 09:34

Bakara Suresi (134,141)”Onlar bir ümmetti gelip geçti, Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.”

Günümüzde insanlar özellikle tarih boyunca atalarını taklit etme eğiliminde olmayı ve tarihsel bir mirastan beslenmeyi adet edinmişlerdir, dersek acaba sözümüz yanlış anlaşılmalara yol açar mı? Demeden edemeyeceğim.

Şimdi basit örnekle işe başlayalım. Hani 12 Eylül nostaljilerinden birini hatırlatayım sizlere. Konseyin başkanı millete şirin gözükmek dediklerinin iyi anlaşılması yeri ve yurdunun belli olması için sık sık benim dedem de hocaydı, yok hafızdı falan filan bir sürü laf edebiyatı yapar kendini alkışlattırırdı. Tabi bu alkışlar onun için gıda demekti. Yani dedikleri alkış alıyorsa tıpkı Saddam sen bizim her şeyimizsin deyipte(sonradan) işgale uğrayınca Saddam’a sahip çıkmayan Iraklıların hali anlar gibi, nasılsa sonradan aradan belli bir zaman geçince bu sözlerinin eleştirileceğini, hiçbir kıymeti harbiyesinin olamayacağını bildiğinden, şimdiden anın tadını çıkarmakla meşgul oluyor, güya geçmişe olan bağlılığını, izini sürdüğünü ima ediyor ve millete konseyin gücünü askeri vesayetin abası altından göstermekle yetiniyordu.

Şimdi bu örnekle şunu anlatmak istiyorum. Konsey başkanı geleneklere bağlılığını ve sisteme olan inancını ifa ederken aslında kendi yerini güçlendirmeyi ve halk nezdinde haklıymış intibaını oluşturmayı umuyordu Yani yaptıklarının haklı olduğu davasının peşindeydi. Hâlbuki yaptığı sadece atalarını ve onların mirasını yüceltme ülküsünden başka bir şey değildi. Yanlışlarını da doğrularını da bu miras bağlılığından aldığı paye ile yüceltme aşkı onda bambaşka bir ritüelin dolaşmasını sözlerinin asla reddi miras yapılmamasını ve tarihsel mirasa n bakış açısını ortaya çıkarıyordu.

Atalarının tarihini dokunulmaz yapmak değişime kapı aralamayı reddetmek demektir. Onu hamaset kalıpları içinde böbürlenerek övünerek sunmak, geçmişin hata ve yanlışlarını kusurlarını görmemek hatta örtbas etmekten başka da bir şey değildir. Onlar eleştirilemez tabu haline gelmiş ise, asla ona dokundurtmazlar, dokunulursa ucunun kendilerine de geleceğini bilirler çünkü.

Velev ki onların bir yanlışını bir eksikliğini ortaya koyarsanız bu hakaret kabul edilir. Bu meyanda kusursuz ve masumdur diye övgüye mazhar kılınıp tüm olumsuzlukları görmezden gelinir ise, işte asıl yanılgı burasıdır ki; tarihin ibretler aynası olduğu unutulur ve kıssadan hisse alınmadığından yanlışlar zinciri ayağımıza bir pranga gibi dolaşır ve bizi dertlerden beri edemez.

Beri etmediğinden de şüphe yok zaten. Bugüne kadar yapılan uygulamalar ve yanlışlarda edilen ısrara bakılırsa hiçbir şekilde tarihten ilim ve ibretler nazarıyla bakılmadığı, sadece inanılması gereken bir “izm”ler furyaı olduğu alenen görülür.

Cahiliye devrinde de biz atalarımızdan böyle gördük diyorlar ve kendilerine tebliğ edilen islamı reddediyorlardı. Değişmeyen yasaların varlığı ile gelenekselci bir ekolün dayanılmaz ön yargı kriterleri insanlık için elbet hayra alamet bir durum değildir. Bugün kapitalizmin acımasız yasalarını demokrasi kılıfı altında övenler aslında kendi menfaatlerini hukuksal yasalar adı altında garantiye alanlardır.         Kendi halkını bile faiz hadleriyle soyan bir kapitalizmin enflasyon yansıması az bile olsa bu sömürü düzeni değildir de başka nedir ya? Bugün kendi gelecekleri uğruna dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyen azılı bir güruh var karşımızda. Yaygınlaştırılan bir hastalık mikrobu ile dünyanın haracını yemek gibi şeytani bir görevi üstlenen bu zihniyet bir de kurtarıcı olarak insanlığa kendini takdim eder.

Bugün Kemalist yapı da aynı yolu( değişimden habersiz) güzergâhından sapmadan takipte kararlı olduğunu beyan ederken aslında kendini de inkârdan başka bir pay çıkarmıyordu. Lakin bunu görmezden gelen bir konsensüs oluşturduklarından ve kafalarını kuma gömmüş olmalarından dolayı, hepside sanki aynı tezgahın mümessili gibi davranıyorlar. Onlar büyük bir tarihperestlik mecrasında atalarından devraldıkları mirası dokunulmaz bir inanç ve değer yargısı olarak görür övgü ve böbürlenme sevdasıyla söz eder ve adım adım takipçiliğinden dem vurarak onu göklere eriştirmeye çalışırlar.

Şunu sormak istiyorum. Geçmişe olan bağlılık mademki bu kadar sorgulanmaksızın bir hal ve izm almış ise, neden Osmanlı karalanıp sövüp sapanlanırken yakın zamana karşı hiçbir eleştiride bulunulmaz hatta eleştiriye tahammül edilmez.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.