Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    35.12
  • ALTIN
    2309.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70942.29$

ÇOK OKUMAK

25 Şubat 2017, Cumartesi 08:43

Hiç duydunuz mu bilmem halk arasında “çok okuma hoca olursun!” Diye, fikrini beğenmedikleri birine karşı, bilhassa bir başkasının yanında özellikle istihzalı bir mesaj verirler. Ki aslında bu bir hınç alma, ”gördün mü bak seni böyle madara ederim”  tarzında bir küçümseme biçimidir. Böyle bir olayla hayatımda karşılaşmış biri olarak onu bana söyleyeni sadece Allah’a havale ettim. Benim kibirle bilhassa hiç aram olmadığını kendimi bildim bileli hatırlayan biri olarak bana böyle bir mesaj verilmesini hakikaten yadırgamıştım. Demek ki; bana karşı beslediği negatif düşünceleri son raddeye gelmiş ki; artık bunu söyleme zorunluluğu duymuş! Hâlbuki camide okuduğum diyanetin Kur’an meali idi. Bana karşı kızgınlığını hep belli eden o caminin müezzini, cami içindeki başka bir şahsa dönerek, elinde okuyacağı bir şey olmamasına rağmen böyle bir tabirde bulunması”kızım sana söylüyorum gelinim sen anla”hesabına denk gelmekteydi. İnsan hayatında böyle densiz kişiliklerle karşılaşabiliyor işte. Allah ıslah etsin.

Üstat Cemil Meriç(Allah rahmet eylesin) Bu Ülke isimli eserinin bir yerinde bu konu ile ilgili bahisle der ki; ” Karanlıkları devirmek ve aydınlık çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalemdir. Sözle yazıyla kazanılamayacak zafer yoktur. Kalem sahiplerine düşen ilk vazife telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Milleti okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle kazanılan fetihler tarihe mal olur, tarihe yani ebediyete…”

Öğretmenler olarak derslerimizde eminim ki çocuklara kitap okumalarını mutlaka hatırlatmışızdır. Ama hatırlatmak yetmiyor ki! Uygulama olmadıktan sonra hatırlatma sadece işin belki vicdanı azda olsa rahatlatma noktası. Mesele hatırlatma ya da söylemeden ziyade bizzat uygulama değil mi? Evet öğretmende dediği sözünü kendisinin örnek olması bakımından okuma işinin önemini kafalarda inanç vesilesi kılmak için önce, kendinden başlamalı ve birlikte yapılmalıdır bizatihi bu eylem. Çocuk/genç her neyse, gördüğünü uygulayacağına göre konuşmayı görselle süslemek anlayışı/anlatımı daha da pekiştirir farkındayız, lakin toplum olarak en büyük sıkıntımızın okuma ve yazma konusundaki tutumumuzdan kaynaklandığını da bilmeyen yoktur bizde öyleyse, bunu çözmek önce evde sonra okuldaki gerçekçi uygulamalarla aşılmalı ve sevdirilmelidir.

Mademki medeniyetler kitaplarla şekillendi, hatta bilhassa bu günlerde esen kendi milli şahsiyetlerimize yönelik olumlu rüzgârlar geçmişimizi tanımaya anlamaya doğru bir odaklanma gösterdi ve doğru okumalarla kendimizi tanıma ve anlama testine tabi tutup tarihimizi gerçek dışı kimliklerden ayırt etme zamanı geldi de geçti! Bize düşen bu hengâmeden çıkmak için okumayı evimizde işyerimizde seyahatimizde sohbetimizde yaygınlaştırmalı ve kalbimizin kapılarını buna açmalıyız.

Lakin toplumsal gerçeklerden de söz etmeden geçemiyeceğim. Gözümüz kızara kızara izlediğimiz diziye olan bağımlılığımız, hiçbir zaman kitaplara ayıracağımız zaman kadar önemsenmedi. Anne babanın böyle bir huyu ve izleme gayreti karşısında çocuğa yönelik oku evladım/yavrum telkinleri kendimizi kandırmaktan öteye geçemez. Okuma işini önce zoraki de olsa ona başlamaya, sonra anlamaya, öğrenmeye ve öğrenilenleri uygulamaya ve sonraları hakiki tiryakiliğe dönüştürmek meselenin bamtelidir. Hep dersimde çocuklara şunları demişimdir.”Evladım, topun peşinde koştuğunuz kadar kitabın peşinde koşsaydınız, bugün bilim ve sanat alanında hep batılıların geçen isimlerinin neden geçtiğini? Bu merhaleye nasıl ulaştıklarını? Ve bizim toplumuzda hiç mi bu alanda çakışmalarda bulunan bilim adamlarının isimlerinin bulunmadığını anlardınız. Müslüman ve Türk-İslam bilim adamlarının hangi alanlarda eserler verdiklerini bunların ilk basamaklarını nasıl prototiplerini oluşturduklarını ve Endülüslü Müslümanlardan kalan eserlerle Avrupa bugünkü konumuna geldiğini ama kitap düşmanı olan bu barbar zihinlilerin gerçekte Endülüs’te binlerce ciltlik kitap kıyımı yaptıklarını, hatta bizim ülkemizde dahi yok pahasına çuvallar dolusu eserlerin Osmanlı düşmanlığı garabetiyle Bulgaristan’a satıldığını anlardınız.”Diye konuşmalarımda belirtiyorum. Ha Bağdatı yakıp yıkan Moğolların kitap ve medeniyet katliamı ha Hıristiyan bağnazların Endülüs’te yaptıkları kıyımlar ki; aralarında bir fark yok? Ancak mesele bugün sarih bir şekilde anlaşıldığına göre hala evlerimizden okuma ve kültürel çalışmalarda ve bu çağda istenilen randıman alınmamıştır. Karnımızın her gün facebook üzerinden reklamını yapıyoruz da, futbolla yatıp kalktığımız gün gibi aşikâr da, neden kitaplara karşı tutumumuzda bir değişiklik olmuyor. Hatta biz yazmayı da yeterince yapamıyoruz, daha doğrusu sevmiyoruz. Ağaç yaş iken eğilir biliyoruz ama bu ağaçların yeşermesi için, dallanıp çiçeklenmesi için meyve vermesi için gerekeni yapamıyoruz. Fazla okuma canım sonra kafayı yersin demeleri yok mu? Adamı gerçekten çıldırtır. Mideyi önemsediğimiz kadar inanın ki ruh beyin ve kalp üçgenimizi besleyemiyoruz. Ondan sonra toplumsal buhran ve çalkantılarla sarsılıyoruz.

Magazin ağırlıklı görseller ile izlediğimiz toplumsal buhran kaynağımızı alevleyen diziler bizi oldukça sıkıntılara sevk etmektedir. Bir sigara kadar değer verilmeyen, kıymeti bilinmeyen yerlerde toplumlarında bir kıymeti mülahaza edilemez. Bakınız Raşit halifelerden Ömer Bin Abdülaziz zamanında; toplumda, “ sevgi ve saygının hâkim olduğu, halkın kültür seviyesinin yükseldiği, halkın ibadet ve tâat yoluna girdiği. Meclislerde; “Bu gece ne okudun? Kur’ân-ı Kerim’den kaç ayet ezberledin? Bu ay kaç gün nafile oruç tuttun? İlim’de hangi meseleleri öğrendin? Bu ay Resûlüllah’ı kaç kere rüyanda gördün?” gibi sözler söylenmeye başlanmıştır”. ..

Lafa gelince bunları söylüyoruz ama uygulama maalesef sıfır hatta altında. Şunu unutmayalım ki; ülkemizi ve milletimizi seviyorsak ve onun daha iyi yerlere gelmesini istiyorsak birer ulu batlı hasan biz olalım ki evimize “oku emrinin “ bayrağını/sancağını açalım. Kendini sadece okulda yetiştiremezsin. Okuma ve öğrenmenin yaşı da olmayacağına göre hayat şerefle bitirilmesi gereken en ağır görevdir. İçini aydınlatmayan dışını kirlilikten kurtaramaz. Ha sözde hoca efendi, bana dolaylı yoldan çok okuma hoca olursun diye kinayeli laf sokuşturdun ya şunu unutma. Bugün halk arasında din görevlisi diye bir tabir var, ben onu kabul etmiyorum. Her Müslüman dininin görevlisidir. Allah’ın ilk Emire “Oku”dur. Sen çatlasan da patlasan da ben hayatımın sonuna kadar öğrenmeye gayret edeceğim. İşe kendimizden başlayalım ki; kimseyi kınamadan adamlığa talip olalım. Özgür kalalım ve Türkiye’miz içinde özgürlüğü  “ EVET”  özgürlüğü ve çalışmayı, öğrenmeyi kalıcı hale getirelim.”EVET”

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.