Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    34.98
  • ALTIN
    2325.9
  • BIST
    9072.35
  • BTC
    69952.79$

Çok Çiçekli Bahçe, Daha Güzeldir (2)

19 Şubat 2017, Pazar 10:19
İstanbul kuşatması esnasında Başbakan Notaras’ın karşı çıkmasına rağ­men Bizans İmparatoru, Roma Katolik kilisesinden yardım istemiş ama “Ka­tolik olup bizim mezhebimize girerseniz yardım ederiz” şartıyla karşılaşmış­tır.(1)

 Yani Osmanlı ortaçağda başka din mensuplarına bile bu denli müsâmahalı ve hoşgörülü iken, Haçlılar kendi dininde ama başka mezhebe mensup insanlara hayat hakkı tanımıyorlardı. Başka din mensuplarına nasıl katı ve gaddar davranacaklarını okuyucularım tahmin ve takdir etsinler.   

Târihte yüzlerce kez mezhep savaşları yapan, milyonları birbirine kırdı­ran, kardeşi kardeşe katlettiren, ortaçağı kana boyayan Papalar, papazlar, Hı­ristiyan din ve devlet adamları bu nifak ve tefrika ateşinin zararlarını, yıkımla­rını, neticelerini gördüler ve bundan inhiraf edip ABD, AB gibi topluluklar kurarken, Katolik Papa ile, Ortodoks patrik sarmaş-dolaş kucaklaşırken, Haçlı alemi tek yürekle çarparken, güç ve kudret birliği yapıp, dünyayı keyfe-mayeşa idâre ederken, bunlardan ibret almayan, onların ortaçağdaki bu onul­maz hatasına ve hastalığına bugün Müslümanlar düşmekte, mezhep kavgaları yüzünden İslâm alemini ateşe vermekte, Şiî, Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Acem ve benzeri isimlerle nerdeyse atomlarına ayrılmanın gayreti içindeler maalesef ve maalesef!..

Osmanlı hoşgörüsüne en güzel misallerden biri de; Kudüs’e giren Şam kapısının üstüne, burada üç dinin mensuplarının da olduğu düşünülerek “La ilahe illallah, İbrahim Halilullah” yazmışlardır. Çünkü İbrahim Peygamber bu üç dinin peygamberlerinin de atası durumundadır.(2)

Mevki ve makamların dağıtımında liyakatin gözetildiğini, bir köylünün bir çobanın bile azmi ve liyakati sayesinde devletin en üst rütbelerine ulaşa­bildiğini, Avrupa’da ise hânedan kaygısının (asilzâdelik) güdüldüğünü, ABD’nin bugün bile zencilere verme­diği birçok hakkı ecdadın 600 sene önce verdiğini, zenci ağala­rın Osmanlı sarayında en yetkili kişiler olduğunu bugün birçok târihçi ve ilim adamı sitayişle bahsetmektedir.

İsrail devlet adamlarından Abba Eban'ın "Halkım" adlı kitabında  "Osmanlı olmasa bugün Yahûdi milleti diye bir millet olmazdı. 14 yaşından büyük bütün Yahûdilerin ya din değiştirip Hıristiyan olmak,  ya da engizis­yonlarda diri-diri yakılmakla karşı karşıya kaldığı dönemlerde halkım,            Os­manlının hoşgörüsüne sığınmış ve Devlet-i Âliyye toprakla­rına kabul edilmiş­tir" diyerek Türk halkının müsâmaha ve hoşgörüsüne atıfta bulunmuştur.(3)

Bütün bu ulvi duygu ve hasletleri şanlı dedelerimize kazandıran İslâmi­yet’tir, onların dinî inançlarıdır. Çünkü sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: “Gayri Müslim vatandaşlar hakkında dikkatli olun. Kim bir gayrimüslim vatandaşa haksızlıkta bulunursa, zulüm yaparsa yahut onun hakkı olan şeyi kısar veya kısıtlarsa ya da ona gücünün üstünde bir yük yüklerse yahut da ona âit olan bir şeyi gönlü olmadığı halde alırsa, kıyâmet günü öncelikle ben ondan davacı olacağım.”(4)

Bundan dolayı Türkün şaşmaz şiarı 72 mil­lete sevgi ve muhabbetle bakmasıdır ki, onu unutulmaz yapmış, bugün bile özlenen insanlar eylemiştir. Yunus Emre bu gerçeği ne güzel dile getirir:

            Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan

            Halka müderris olsa hakikatte asidir

Osmanlıdaki merhamet ve müsâmaha misallerimiz hep gayri Müslimler ve gayri Müslim azınlıklar üzerine olmuştur. Peki, onların kendi dindaşlarına karşı tavırları ne idi? Buna bir tek misal vererek konuyu bitirelim: Osmanlının en büyük rakibi ve onları en çok uğraştıranlar Karamanoğulları Beyliği ol­muştur.

 Osmanlı her sefere çıkışında, her savaşa girişinde, her kritik ve zaafiyet dönemlerinde mutlaka onları arkadan vurmuşlar, kalleşlik yapmışlar, İranlılar ve Haçlılarla devamlı Osmanlı aleyhine ittifaklar ve anlaşmalar yap­mışlar, ellerinden gelse Osmanlıyı bir kaşık suda boğmanın gayreti içinde olmuşlar ama her defasında Osmanlılar tarafından affedilmişler, bağışlanmış­lar ve ciddi bir cezalandırmaya tabi tutulmamışlardır. O kadar ki; Arap âlemi­nin büyük âlimlerinden İbni Hacer       el-Askalanî, bunların yaptıklarını hazme­dememiş ve Karamanoğlu İbrahim Bey’in katlinin vacip olduğuna dair fetva vermiş, Osmanlı bunu bile uygulamamış ve affetmiştir. 

Birçok târihçi ve ilim adamı, en kritik dönemlerde Karamanoğullarının yaptıklarını bugünkü  anla­yışla bile hoş görmüyor ve defalarca isyanlar neticesi, on binlerce Müslü­man’ın kanın akmasına sebep olan bu beylerin yine defalarca affedilmesini, Osmanlının olması gerekenden çok fazla müsâmahakâr davrandığı, haddinden fazla hoşgörülü olduğu bu kadarına gerek olmadığı şeklinde yorumlayanlar bile vardır.(5)  

 Dipnotlar:

1-Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s.153.

2-Ferhat Koç, “Medeniyet Coğrafyamıza Seyahat”, Düşün Yay. İst. 2012, s. 340.

3-Târih ve Medeniyet Dergisi, İhlâs Yayınları, sayı 10, s. 5. 

4-Ebû Dâvud, İmarat 31-33.

5-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 55.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.