Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.63
  • EURO
    35.09
  • ALTIN
    2503.4
  • BIST
    9524.59
  • BTC
    62347.89$

ÇETE MAFYA VE TERÖR DEVLETİ

12 Mart 2016, Cumartesi 10:01

10 Aralık 1997’de Milliyet Gazetesinde bir generalin demeci şöyleydi:”Türkiye İsrail ile geniş kapsamlı ilişki kurmakta belki de geç kaldı. Bu ilişkileri bölgede yalnız kalan iki adamın birbirini bulmasının öyküsü olarak da yorumlayabiliriz” şeklinde sarf edilen sözleri ile Türkiye ve İsrail’in birbirine muhtaç iki devlet konumunda olduğunu fikren beyan ediyordu.

Aslında bu sözlerde şaşılacak bir durum görmemek gerek. ABD’nin fren rot ve balans ayarı yaptığı Ülkelerde bu tür karşı düşüncelerin topluma rağmen serdedilmesi ve kendi halkının istek ve görüşlerine muhalif bir tutum sergilenmesi gayet normal, olağandışı bir şey olmayan ve kolaylıkla iki dudak arasında telaffuz edilebilen sıradan ifadelerdir. Her ne kadar halkımız nezdinde bu ifadeler surat astırsa da sonuç da  “devleti yönetenler iyi bilir bunda da bi hikmet vardır” kanısı bizde ağır aksak yürüse de neticede istenildiği gibi demeçler verilerek her şey halka rağmen yapılıyor denilir ve bunu yapanlar da, bir takım gerekçelerle tıpkı bir eski politikacımızın tabiriyle kendim için istiyorsam namerdim havasından esintili süslü püslü ve bir o kadarda aslında puslu ve karanlık demeçlerle sadece  “ halk içindir, devletin âli menfaatleri içindir”  diyerekten kendilerini haklı kefede tutmaya çalışırlar. 

Ülkemiz yönetiminde gayet etkin bir konumda bulunan ve Cumhuriyetin Korunma ve Kollama yetkisinin kendileri dâhilinde olduğunu defaatle belirten bazı yetkinler İsrail’le olan ilişkilerde de olaya hiçbir zaman toplumun ruhunda bulunan İslam kardeşliği sevdasını ve gönül bağını görmezden gelerek hatta hiçe sayarak bakış oluşturdukları gibi, bölgede açık bir şekilde terör estiren, PKK’yı destekleyen, çete mafya ilişkilerinde başrol oynayan ve Ülkemizin kangreni haline gelen gizli örgütleri destekleme, onları madden ve manen besleme, her türlü yer altı gizli ilişkileri koordine etme, tetikçilik yaptırma gibi, ÜLKELERİ İÇTEN ÇÖKERTMEYE VE TOPLUMSAL BUHRANLARA SÜRÜKLEMEYE YÖNELİK İLLEGAL ÖRGÜTLERİ DESTEKLEYEREK sözde hem bizimle yaptığı anlaşmalara uymuş gibi görünüyor hem de terörün kıskacında bizi vurmaya çalışıyor olması ne yazık ki hala anlaşılamayan ve kabul edilmemesi gereken genel gerçekler olmasına rağmen ısrarla bu coğrafyada bela olan bu ilişkilerin dondurulmuş gibi hava estirilmiş haline büründürülerek yine sürdürülüyor olması bu şer devletin bir ağ edasıyla dünyaya kendini kabul ettirdiğini göstermektedir. Hâlbuki gücünü sadece saldırganlığından alan ve yaptıklarına karşı seyirci kalınan Yahudi dış destek sermayesi ile ayakta tutulmaya çalışılan bu saldırgana karşı yapılması gereken insanlık adına dur demek ve onu milletler dünyasından tecrit edip yalnız bırakmaktır. Mesela Müslüman toplum olarak halkının çoğunluğu bulunan yerlerde sadece Yahudi üretim mallarına boykot uygulayarak en azından ekonomik bir fatura çıkarılabilinirliğinin düşünülmesi ve uygulanması gerekirken maalesef giydiğimiz ve aldığımız ürünlerde hala bunların mallarını alarak kendimize ve inancımıza kurşun sıktırmaya devam ediyoruz. Böyle, şer bir konumda bulunan bu terör hamisi devletin dünyadan tecrit edilmesi gerekirdi. Fakat işin içinde büyük babalarının büyük desteği olunca akan sular duruyor ve hakkın yerine güçlünün dediği oluyor. İsrail’e dur diyebilecek  ve Yahudi zulmünü ortadan kaldıracak barış ve huzuru ihdas edecek bir  uygulama şu bağlamda  olur mu olmaz mı bunu yapacak bir cesur yürek çıkar mı  bugünkü konjoktürde zor görünse de diyeceğim hakikat Osmanlı sonrası Orta Doğu Coğrafyasının barış ve huzura hasret kaldığıdır. Osmanlının adı bile en zor zamanlarda dahi kendilerini insanlık namına feda eden şecaat sahibi inanalar sayesinde gerçekleştirilmekte iken, Siyonizmin ve İngiliz Emperyalizminin müşterek davası ile misyonu tamamlattırılan Osmanlı, tarihteki yerini hüzünlü ama yürek devlet olarak tespit ile gönüllerin devleti olma güzelliğine kavuşmuştur. Aklıselim sahibi hiç birisi çıkıpta bu konuda aleyhinde bulunamaz. Çarpık zihniyetliler dışında. Tarihe mal olan ve bugün onun külleri üzerinde bulunanlar bir Osmanlının Siyonizm’e karşı siyaseten tavır takınmasını kendileri açısından ön görmedikleri gibi stratejik konumlarını bir nevi İsrail’in bölgedeki konumu ile özdeşleştirme garabetinde bulunup, Kültürel Mirası inkâr ve red gibi kabulü mümkün olmayan işlere kalkışarak adeta kendi değer yargılarımızı ve kültürel dinamizmimizi hiçe sayarak, kendisiyle kavgalı hale gelmiş/getirilmiştir.

 14 Mayıs 1948’de Abdülhamit’in asla vermeye yanaşmadığı İslam topraklarında kurdurulan bu terör ve Siyonist devleti maalesef Ülkemiz 9 Mart 1950 yılında tanımış ve halkı Müslüman olarak tanıyan ilk ülke olarak tarihe geçmiştir. Bu kadar acelecilik neydi ki, hızla karar verildi ve tanınması sağlandı. Onun bölgede estirdiği terörü destekleyen Ülkelere bakınız,hepside batılı ve bize gerçekte düşman olan Devletlerdir.Fakat kapitalizmin büyük oyunu hem nalına hem de mıhına göre hareket kabiliyeti geliştirip  sadece menfaat temini olduğundan ve de İsrail’in bölgedeki varlığının düşmanı olarak radikal İslami guruplar ya da düşünceler olarak görüldüğünden ,sırf bu kanaat bizde de yeni kurulan rejimin varlığına düşman olarak  Kürt ve İslami guruplar ile radikal sol söylem olarak algılandığından dolayı,ABDemperyali özellikle halkının kahir ekserisi Müslüman olan coğrafyalarda kendine danışılan bir anlayış ve yönetimin iş başına gelmesini yeğleyip,kendi halkına silah çekmekten çekinmeyen örgüt ve düzenlemelerin yasalar nezdinde güç kazanmasına  yardımcı olmuş ve küçük yavrusu ile ilişkilerin özelde kendi ekseninde yürütülmesi planını hep canlı tutmuş,onu kollayıp korumuş ve gerek  fiziken gerek askeri alanda, teknolojik alanda, tarımda sanayide kısaca her alanda gelişip güçlenmesini isteyerek  büyümesini sağlamış ve yılan bugün ejderhaya dönüştürülmüştür.İsrail tek başına dünyaya meydan okurken ve istediği yere bomba atıp yakıp yıkarken alışılagelen söylemleri hep bölgedeki varlığının korunması ve radikal İslami gurupların kendi varlığına düşman olarak algılanması gelmiştir. Ancak şu da bilinmelidir ki İsrail’i koruyan sadece ABD sermayesi ya da yönetimi değil dünyada etkin olan ve Yahudi lobisinin her rejimde büyümeyi ve yönetimde bulunmayı ilk amaç edinen Siyonizm felsefesidir asıl gerideki gücü…(devam edecek)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.