Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2325.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70443.01$

Çeşitlemeler (1)

03 Nisan 2018, Salı 07:34

Her Şeyi Yapmak mı Hiçbir İşi Yapamamak mı?

Bir şeyler yapmak gerekir diyen çok insanımız var. Bir şeyler yapan pek çok da insanımız var maşallah, eksik olmasınlar. Yalnız bunların kahir ekseriyeti “yaptığımız iş ne türdendir, hangi mahiyetten bir iştir, bunun yapılması için en uygun yöntem nedir, sorusunu kendilerine sormuş değillerdir. Halbuki her işin bir yapılış usulü vardır. Usül asıldan mukaddemdir, vusülsüzlüğümüz, usülsüzlüğümüzdendir, diye özlü sözlerimiz, vardır.

Usulsüz iş yaptığımızda emeğimiz boşa gider, kem aletle kemalât olamayacağı için eylemimiz de davamıza zarar vermeye başlar. O zaman bir yöntem sorgulaması yapmamız gerekecektir. Bu yapılırsa “bir şey yapmak gerekir”, diyenlerin oranı onda bire düşecektir. Çünkü bunların yüzde doksanı “ne iş yaparsın sualine, her işi yaparım, abi diyecek gruba girenlerdir. Geri hizmetlerde başarılı olacak nice insan, katkı verdikleri hareketin karargahında, dergi, kitap ve broşürleri hızlı biçimde dağıtacak kabiliyettekiler düşünsel tasarımlar yapmakta, okkalı ahkamlar kesmektedir.

Bu yüzden ülke yönetimi, siyaset, hukuk nedir, haberi olmayan orta dereceli okul mezunu bir taşralı yurttaş 1980 öncesinde cami imamlarından devrim ordusu kurup devrim yapacağını söylemiş. İşte bu yurttaş, her işi yapabileceğini söyleyenlerden biri olmalıdır. İnsan yaşadıkça neler görüp duyuyor. Devrim nedir, yönetim nedir? El insaf, hadsizlik de başa beladır. Bir hocamız ahkam kesmek deyimi ile öğüt kavramının arasındaki farkı açıkladı. Ahkam kesmek, yapılamayanların buyurulması, öğüt ise yapılanın söylenmesidir. İnsan, cömertliği, güneşten, tevazuyu topraktan, sabrı da taştan öğrenmelidir, denilir.

Esbaba Tevessül Etmek: 

Bir arkadaş hukuk çalıştayına katılır. Emekli bir hukukçu ona der ki, “hala durulmadın mı?” Rica ederim hocam, ben akademisyenim, sürekli değişmem gerekir. Durulacak olan fikrim değil tarzım olmalıdır,” der. “O zaman patinaj yaparsın”, der, arkadaş da, ilmi çabada hedef araştırmadan önce belirlenirse, asıl o zaman patinaj yapılmış olur. Ulaşılması gereken hedefe araştırma sonucunda varılır, diyerek Erzurumlu Naim Hocanın bir olayını anlatır.

Erzurumsporun küme düşme evresinde Naim Hocaya Erzurumsporlu taraftarlar “Hocam bir dua et de Erzurumspor galip gelsin”, demişler. O da “ula uşaklar her işin bir duası var topun duası da hızlı koşmak ve sert vurmaktır. Bunu topçular yaparsa galip gelirler”, der. Tanrı’nın bize yönelttiği buyrukları O’na havale etmek değil de nedir bu tutum?

Sempozyum ve Bilimsel Kongreler:       

Sempozyum ve Bilimsel Kongreler, bilim ve düşünce insanları için bulunmaz imkan ve fırsat oluşturan etkinliklerdir. Zaten synpozyumun anlamı da şölen, yani dostlarla uzun süreli leziz yemek ve içeceklerin eşliğinde fikir teatisi yaparak uzun zaman geçirmektir. Sempozyum ve kongrelerde iki gün içinde umulandan fazla kazanımlar elde edildiği içtenlikle söylenebilir. Bu toplantılara katılan kişiler en yeni en nitelikli ve en çekici düşüncelerini katılımcılarla paylaşırlar. Nitelikli düşünce ürünleri başlı başına birer değerdirler. Belli bir konu, yüzlerce referanslarla, onlarca düşünürün değişik düşünce ufukları, onlarca farklı düşünürün düşünsel penceresinden ortaya seriliyor, dinleyiciler de bunlara emeksiz, gayretsiz, masrafsız ulaşıyor. Bilim, düşünce adamları ve meraklılar için bundan daha fazla talih ve şans aramak akıl karı mıdır?

Epiktetos’tan Esinlenmeler:

Zihnimizi ve gönlümüzü her türlü zorluk, sıkıntı ve mahrumiyetlere alışkın hale getirmedikçe, felsefeyle meşgul olup filozofluğa özenmek hesap/kitap bilmediğimiz halde devletin maliye nazırlığını düşlemek kadar gülünç bir durumdur.

İdeal değerlerle değil de yarar değerlerin peşine düşenlerin öne çıkan özelliği ruhsal ve zihinsel zaaflarının farkına varamayışlarıdır.

Tanrı sadece renkler yaratılıp onları birbirinden ayırt edip görecek gözler yaratmamış olsaydı bu renkler neye yarayacak ve kim onları fark edecekti? Bu nedenle bir bilge “İnsan evrenin nurudur”, diyor. Göz, renk ve görme fiilinin eşsiz yaratıcısı Tanrı’dan başka kim olabilir? 

İnsanın kendi iradesi dışında kendisini, yetkin bir biçimde yaratan ve diğer canlı ve cansız yaratıkları kendinin emrine veren yaratıcısına -kendisini koruyup gözeten ebeveynlerine saygı duyması gibi- şükranlarını sunması ahlaki bir sorumluluktur.

Tanrının verdiği ya da lütfettiği imkan, fırsat ve yetiler için O’na şükranlarımızı sunmak yerine -dünyadaki kötülüklere bakarak- O’nu suçlandırmaya ya da hesaba çekmeye çalışmak en kibar deyimle nankörlük değil de nedir?

Büyük ve önemli mevkilerdeki şahsiyetlerin huzuruna çıktığımız zaman bunlardan daha yüce, daha kudretli ve Ona borçlu olduğumuz bir başka varlık (Tanrı) ın olduğunu aklımızdan hiç çıkarmayalım, saygı ve sevgide basamak hatası yapmayalım.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.