Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63525.125$

CAMİ VE TÜRBAN TAKINTISI

06 Ocak 2021, Çarşamba 09:37

          Yeni yılın ilk günlerinde iki ayrı olay ülkenin onca sorunu var iken; çok konuşulan, çok tartışılan ve toplumun büyük bir kesiminde de infial meydana getiren olay oldu.

          Mesela;

          Koronavirüs aşısı konuşulacakdı.

          Hayat pahalılığı konuşulacakdı.

          Memur ve emekli maaşlarındaki komik artış konuşulacakdı.

          Artık  neredeyse hiç kimsenin inanmakta zorlandığı enflasyon rakamları konuşulacakdı.

          Şüphesiz ki, daha başka önemli sorunlarımızı da konuşup, tartışacakdık. Bunların her biri ayrı ayrı önemli sorunlarımızdı.

          Birileri ortaya çıktı, yapacağını yaptı.

          Gündem bir anda değişti.

          Toplumun dikkatleri önemli sorunları alt sıralara düşüren o saçmalıklara odaklandı haklı olarak.

          Nedir o iki olay?

          Birincisi şu.. Çok okunduğu söylenen ulusal bir gazete, “ 2020’den felaket ve gözyaşı” manşet haberi ile çıktı.

          2020 yılı gerçekten de felaketlerle ve gözyaşları ile geçen bir yıl oldu.. Bu doğru.. Hiç kimse de ortaya çıkıp böyle olmadığını iddia edemez. Ülkenin farklı köşelerinde meydana gelen depremler, koronavirüs ve bu nedenle binlerce can kaybı, çiğ felaketleri, seller, işsizlik, kadın cinayetleri görülmemiş boyutta ve  tam bir felaketti. Bu felaketlerden dolayı gözyaşları sel olup aktı..Bunlara bağlı olarak çok farklı ve büyük kayıplar yaşadık ülke olarak.

          Bilinen o gazetenin 2020 yılında yaşanan felaketler arasına, Ayasofya’nın ibadete açılmış olmasını da koymuş olması, yeni yılın ilk gününde gerçek gündemi değişteren kötü bir olay oldu.

          Manşet haberin bu kısmı tam bir ahmaklık ve saçmalık. Ayrıca sorumluluk, basın ahlak ve ilkelerinden uzak bir gazetecilik anlayışı..

          Cami ve ibadete itiraz ihtimali yüksek bir anlayışı hoş karşılamak mümkün değil.

          Daha da ileri gidecek olursak, bunun düşmanlık olduğu sonucuna da varmak mümkün.

          Cami ve kutsal mekanlar bu ülke vatandaşlarının, ibadet ehli olsun ya da olmasın üzerinde titrediği ve  önemli hassasiyet gösterdiği değerlerimizin en başında yer alıyor. Çok bilinen bu yaygın gerçek karşısında sen kalk, Ayasofya gibi dünya markası bir değerin devlet tarafından cami olarak ibadete açılmasını 2020 yılının felaketler listesine koy.  

          Çirkin, çirkin olduğu kadar da gündemi değiştiren bir  saygısızlık örneği gösterdi söz konusu gazete. İnsanda tahrik  ve tetikçilik şüphesi uyandıran bahse konu haberi yapanların ,yakın tarihimizde bu gibi haberlerden sonra hangi büyük toplumsal olayların meydana geldiğini bilmemeleri imkansız.

          Ülkede yaşayan böyle kafaların kime ve maksatla hizmet ettiğini anlamakta zorlanıyor insan.

          İkinci olay..

          CHP’li eski bakan, eski milletvekili Fikri Sağlar 28 Şubat  zulmünün siyasi ve sosyal  sonuçlarını anlaşılan iç dünyasında  değerlendirebilmiş değil. Ya da kendisindeki nefret ve kin idrak kanallarını tamamen kapatmış durumda.

          Bilinenlerin tekrarı gibi olacak ama çok kısa bir şekilde hatırlayalım..

          En başta başörtüsü sembolleşmişti.

          Başörtüsü zulmü ülkemizde 20 yıl önce büyük felaketlerin yaşanmasına neden oldu..

          Üniversitelere girişte genç kızların başörtüleri  zorla çıkartıldı..Bir çoğunun da öğrenim hakkı elinden alındı.. Başörtülü kızlar üniversite sınavlarına giremedi..

          Başı örtülü anneler askeri tesisler başta  olmak üzere bir takım kamu kuruluşlarına alınmadı. Oğlunun yemin töreni için kışlaya giden anneler,nizamiyeden içeri sokulmadı..

          Kamuda başörtünü kullananlar işe alınmadı.. Başörtüsü yasağına karşı çıkanlar meslekten ihraç edildi. Her türlü kamu hakkından mahrum edilen yüzbinlerce aile kendilerine bu zulmü reva gören kişi ve kurumları hiç affetmedi.. Öte yandan bu zulmü gören halk da, haksızlığa isyan etti..

          Peki sonra ne oldu?

          Bu insanlar 2002’de sandığa giderek kendilerine zulmedenleri sandığa gömdü.. Bir daha da çıkamadılar..Bu kafa ile çıkacak gibi de görünmüyorlar.

          Başörtüsü kullanmanın bir hak kolduğunu kabul etmeyenler, bu hakkın ihlali karşısında seçimlerde ağır bedeller ödedi.. Lakin görülen o ki, ders almayan kafalar hezeyan halinde varlıklarını sürdürüyor. Demokrat, insan haklarına saygılı  siyasetçi, sanatçı ve entel insan örtüsü altında kin kusmaya devam edenleri görüyoruz.

          CHP’li eski bakan, eski milletvekili Fikri Sağlar ne demişti?

          “Türbanlı hakimin karşısına gittiğimde adaleti savunacağı konusunda kuşkum var..”

          Hakaret, aşağılama, kin ve düşmanlık.. Ne ararsan, bulabilirsin  bu sözlerde.

          Daha çok “Eski CHP”  kafasını temsil ediyor, Sağlar’ın sözleri.  Yani klasik ve statüko. Günümüz dünyasında değerini kaybeden, değersiz değerlendirmeler. Dünya daha çok örgürlük ve insan hakları derken, içimizden bazıları tam aksini söylemeyi marifet sanıyor. Her kurumda ve her ortamda var ne yazık ki böyle düşünenler.

          CHP lideri partisine mensup bazı siyasetçilerin toplumda rahatsızlık yaratan sivri ve abuk çıkışları karşısında ne yapıyor?

          Ne yapsın, eli kolu bağlı..

          Kılıçdaroğlu hem karşı taraf partilerden hem de kendi partisine mensup  bir takım  arkadaşları tarafından kalesine sık aralıklarla atılan, gollere bakıp geçiyor.

          Haksızlık etmiş olmayalım.. Fikri Sağlar’ın, türbanlı hakimlerle ilgili hezeyanı karşısında şöyle bir açıklama yaptı.

       “ Çağın neresindeyiz? Bir kişi başörtüsü takar takmaz bu onun tercihidir. Benim görevin onun tercihine saygı duymaktır. Böyle bir ayramcılığı asla kabul etmiyorum. Kaldı ki bizim parti meclisinde de görev yapan başörtülü arkadaşlarımız var..”

          Yetiyor mu? Tabi yetmiyor.

          CHP’yi ve kendisini kurtarıyor mu? Tabi kurtarmıyor.

          Cami karşıtlığı,

          Başörtüsü karşıtlığı.

          Yazan ve konuşan için daha başka uyarı ve önlemleri gerektiriyor.  Milletin değerlerini hafife almanın, aşağılamanın ve hakaretin  yasal sınırlar içinde bir karşılığının olması gerekiyor.

         

          Bu kafaların kime hizmet ettiğini anlamakta zorlanıyor insan.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.