Konya
18 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2472.8
  • BIST
    9530.47
  • BTC
    62038.33$

BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER (2)

26 Nisan 2021, Pazartesi 10:15

Bugün ülkemizde uygulanan İzmir iktisat kongresi ile hayata geçirilen karma ekonomi modelinin ya da daha açık ifadeyle kapitalizmin meyvelerinin bu toplumdaki geldiği durumu ve bunun halkın idare hayatına ve iradesine nasıl yansıdığı halleri bir muhasebe süzgecinden geçirdiğimizde; körü körüne bir taklitçiliğin, kendi köklerinin derinliklerinden uzaklaşmanın, meselenin gerçek manada ilmi düzeyde bir tahlil ve analizinin yapılmadan sırf siyasi gayeler uğruna maziden kopartılan bir toplumun hala devam ede gelen sancılarını ve toplumsal hastalıklarını görmek mümkündür.

Gelip geçici anlık ve durumu kurtarma, batıya bağımlılık ve köleci mandacı zihniyetin kök salması gibi tamamen kültür emperyalizmine kapı aralayan uygulamalar bu millete en büyük kötülük olarak yerini almış olup hiç kimse bu konuda aksini iddia edemez. Öyle olsaydı Ankara’da DTCF ‘nin niçin kurulmak istendiğini bir araştırsınlar bakalım. Bugüne kadar yaşadığımız fırtınalar niye dinmiyor? Bugüne kadar ülke yönetiminde rot balans ayarı yapmaya kalkışanların istekleri niye bitmiyor? Tanklar Sincan’da hangi amaçla yürütüldü? Eğer aklımız ve kalbimiz ve dahi vicdanımız varsa biraz tarih biraz sosyoloji biraz da gerçekten ülkeler arası strateji ve jeopolitik kavramını bilenler, eğer ülkelerine hakkaniyetle hizmet etmek istiyorlarsa o zaman bu milletin sahip olduğu manevi dinamikleri korumak, geliştirmek sağlamlaştırmak ve gelecek nesillere taşıyıp aktarmak için elini taşın altına koymalılar ki elzemdir ve dahi gereklidir diye düşünüyorum.

En sosyalistinden en muhafazakârına varıncaya kadar bu milletin değer yargılarına karşı körü körüne kin beslemek yerine, onu anlamak gibi bir kabiliyeti öne çıkarır, maziyi anlarsak istikbali de herhalde kavramamız zor olmayacaktır.

İnsanın biyolojik ruhi ve sosyal ihtiyaçları vardır. Bu bağlamda insanların ortaya koyduğu ve sahiplendiği ve onu başkasından farklı kılan değerli kılan hususi yetkinlikleri vardır. Bu yetkinlikler ışığında ortaya bir çimento felsefesi çıkar. İçteki öz, fikir güzellikler ve sanat, hayata bakış açısı ve insan, yüklenilen mana, kâinatı temaşa hadisesi gibi bunlar insan da hâsıl olan tabiliklerdir. Sadece karnını doyuran mutlumudur? Ruhi tatmin noktasında ona erişemeyen iman ve güzele erişme noktasında gayeye matuf yaşayamayan ve içteki hasletlerini bir sanat güftesi olarak gerçekten ortaya koyamayan sizce mutlu mudur?

Şuur yerine ekonomiye dayalı yığınların, millilik vasfı yerine kozmopolit yaklaşımların, orijinallik yerine marjinal aksesuarların ve menşei belli olmayan ve onu kendine yaban kılan hadiselerin tezahürü, tarihi olmayan, geleneğe dayanmayan örf ve adetleri ile bağdaşmayan/yaşamayan bir varlığın vasfını uzun ömürlü kılabilir mi sizce?

Türklüğümüzü İslam ile zenginleştirip bizi naif kıldığını ve gerçek mana da özümüzü oluşturduğunu kim inkâr edebilir? Özümüz sözümüz ise hayatımızı anlamlı kılan bu gerçeklik değil mi? Öyleyse partici pırtıcı her kim devleti yönetmeye amade ise ilk başta milletin, bunu yapmak isteyenlerin gerçekten bu vasıflara sahip olup olmadığı konusunda bir seçici olması gerekmez mi? Tabi öyle bir toplumsal gücü de,   ancak güçlü bir eğitim yani milli vasıflı öze dayalı bir eğitim, şuurla bakılan bir anlayış ve keyfiyete yüklenen misyonla alakalı bir öngörüyü misyon olarak yüklenmek ve bunu tavizsiz uygulamakla mümkündür. Eğer bizim kendimizden haberimiz yoksa bizi kandırmak çok kolaydır.

Biz ancak kendi değerlerimizle kendimize gelebiliriz. Hem duygu, hem de akıl platformunda ilmi birikimlerin ışığında nasıl ki kendi özümüzden güçlü bir medeniyet oluşturmuşsak, yine yapabiliriz.     Yeterki sağlıklı kültürel donanımlı eğitim politikalarımız olsun, insanı anlayan, değerli kılan ve sahip çıkan ve donatılı bireyler yetiştiren. Bunları ekonomi hamleleri ile taçlandırdığımızda duyguların bileşkesi olan ve insanı anlayıp kucaklayan duygularını ve vicdanını müsterih kılan ve onu şekillendirip hamur gibi kıvama getiren,  onu baş aşağı değil başı ileriye bakan akla ve ilme değer veren bir kıymetli hale büründürdüğümüzde; yeniden bir Türk Asrı yaşamak imkânsız mıdır? İnsanı bir kimlikli ve sanatçı kılan/onu duruş sahibi yapan içinde taşıdığı öz cevherleri ise, işte bu duruşa sahip çıkacak ve onu anlayıp kucaklayacak, benim özüm diyecek insanları seçmekte bizim görevimizdir diyorum. Şuur yani.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.