Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2415.6
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66058.35$

BİR ZAMANLAR

03 Haziran 2022, Cuma 00:00

Yaptıkları haberlerle toplumu yönlendiren gazeteler vardı.

Aynı şekilde yazılarıyla kamuoyu yaratan köşe yazarları vardı.

Gazeteler güçlü,  gazeteciler güçlüydü.

Gazete ve gazeteci birbirinin mütemmim cüz’üydü.

Olmazsa, olmazıydı.

Sağcısı, solcusu, radikali,  liboşu bu kıymetli mesleğin rengarenk açan gülleriydi.

Farklı düşüncelerde olanlar bile gülün kıymetini bilirdi.

İdeolojileri olurdu ama yalaka oldukları söylenemezdi. Belli bir konuda ters düştükleri hatta kapıştıkları anlar olurdu.  Öte yandan kayıtsız şartsız denebilecek biçimde bağlıda değillerdi gönül verdikleri ideolojilere.

Ortak hedefleri ülkeydi. Ülkenin gelişmesi ve toplumun refahıydı. Hak, hukuk, adalet ve demokrasiydi. Yayınları bu istikametteydi. Siyasi kurumların eline amansız bir biçimde düşmemişlerdi.

Muvafık olmaktan ziyade mesleğin ruhu gereği uyarıcıydılar. Aynı siyasi görüşe mensup oldukları yönetenlerle farklı düşündükleri olaylar olurdu.

Gazete ve gazeteci böyle olmalıydı.

Gazetecilik ruhu bunu gerektirirdi.

Bir hayli geçmişe bakalım.

Devir tek parti devriydi.

Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü devletin tek sahibi olmuştu. Cumhuriyeti kuran kadronun  iki numarasıydı.

Savaş kazanmış komutandı.

Cumhurbaşkanı oldu.

Tek adamdı.

Fakat gazeteler ve gazeteciler İnönü için  “Çantada keklik” olmadı. Tabi İnönü’de gazeteciler için çantada keklik değildi. Kora kor mücadele ettikleri meseleler olmuştu. Selim Ragıp Emeç, Bedii         Faik, Burhan Felek, Falih Rıfkı Atay, Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa gibi gazeteciler o dönemin en ünlüleriydi. Gazetecilik mesleği karşısında  savaş kazanan ve devlet kuran kudretli İnönü bazı olaylardan sonra eğilen baş olmuştu.  

Sonrasına bakalım.

1950 yılında Demokrat Partinin iktidar Adnan Menderes’inde başbakan olmasına destek veren çok sayıda gazeteci oldu. Kendilerine göre işler iyi gitmeyince Demokrat Parti ve Menderes’le araları açıldı.     

Süleyman Demirel,

Bülent Ecevit,

Turgut Özal gibi liderler de aynı kaderi yaşadılar.

Bu arada doğaldır ki işlerinden atılan ve kovulan gazetecilerde oldu.

Bugün “bir zamanlar” diyebileceğimiz bir zamanda, çalışan gazetecilerin gelirlerinin iyi olduğunu da anlıyoruz. Aldığı aylıkla ulusal ya da yerelde olsun gazeteci ev alabiliyor, tatile çıkabiliyormuş ve diğer ihtiyaçlarını rahat bir biçimde karşılayabiliyormuş mesela.

Yerelde yok şimdi böyle bir durum.

Ulusalda olanların ise keyfi yerinde sadece.

 Bedii Faik analarını topladığı kitapla şöyle der: “Gazeteden aldığım maaş bize yetiyordu. Evimiz kiraydı. Evde eşim ve annem birlikte yaşıyorduk. Benim uzun yıllar arabamda olmadı. Falih Rıfkı Atay’la ortak Dünya Gazetesini çıkarmaya başladıktan sonra ilk arabamı aldım. Arabam çok mütevazıydı. İşten kovulduğum dönemlerde eşimin aldığım aylıktan geri kalan kısmıyla geçinirdik”

Kitapta bir bölümde şöyle: “O dönemin gazetecileri olarak biz işadamlarının, nüfuslu insanların ve siyasetçilerin hediye ve ikramlarını kabul etmezdik. Babı-Ali’de böyle bir gelenek vardı. Bu ayıp olarak addedilirdi. Bu insanlarla oturur, sohbet eder, yer içer ama herkes parasını kendi cebinden öderdi.”

Leyla Tavşanoğlu (Emeç) abisi Çetin Emeç gibi bir dönem Türkiye’nin en ünlü gazetecilerinden birisiydi.

Leyla Hanım gazeteci olarak yaşadığı dönemi anılarında şöyle anlatır: “Gazeteden aldığımız maaş bize yetiyordu. İyi de harcıyorduk. Lükse yakın bir yaşantımız vardı. Yurt içinde ve yurt dışında katıldığımız program ve etkinliklerin parasını çalıştığımız gazeteler karşılıyordu. Gazetelerin verdiği paraları bitiremediğimiz durumlar olurdu. Ben de bir Amerika seyahatinde para artırmıştım. Dönünce o parayı gazetenin muhasebesine iade etmiştim.”

Yukarıdakiler gelir olarak şimdilerde daha iyi.

Gelirleri iyi ama gazetecilik mesleği eski saygınlığında mı acaba?

Mesleki ahlak ne durumda?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.