Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.94
  • ALTIN
    2432.4
  • BIST
    9794.25
  • BTC
    64042.82$

BİR CİMBİT TUZ KADAR SEVMEK

02 Kasım 2015, Pazartesi 00:00

İçinde yaşadığımız bu muazzam kâinât, tesâdüfen meydana gelmemiştir. Nefsânî arzuların menfaat sahası olarak da yaratılmamıştır. Ancak yüce bir gaye ve maksat için yaratılmış ve bu çerçevede insanoğlu için bir imtihan mekânı kılınmıştır. Dolayısıyla cihanın da insanın da yaratılışı, abes değil; yani sebepsiz, gâyesiz, hikmetsiz ve boşuna değildir.(1)

Halk arasında çok kez kullandığımız bir söz vardır.Bu dünya yalan, bu dünya boş!... Peki tamam da cenneti, hakk’ın rızasını nerede kazanacaksın! Tabii ki bu dünyada. O hâlde bu dünya yalan değil.

Ancak Yüce Allah(c.c.) Kur’an-ı Kerimde şöyle bildiriyor: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.O mutlak güç sahibidir,çok bağışlayandır.”  (2)

Demek ki bu dünyaya gelmemizin bir gayesi var, imtihan için gelmişiz,bakalım bu imtihanı nasıl geçireceğiz. İnsanoğlu bu dünyada ebedi kalıcı değildir. Bütün canlılar gibi insan da fani bir varlıktır. Bu nedenle kendisine verilen ömrünü ayarlı kullanmak zorundadır. Ömür sermayesini hayırlı yerlere harcamalı ki, iyi bir netice elde edebilsin. İnsan, bu dünya hayatında ne ekerse ahiret hayatında da onu biçer. Yüce dinimiz, dünya ile ahiret arasında sağlam bir denge kurmuş, helâl ölçüler dairesinde çalışmayı, ilerlemeyi ibadet saymıştır.

 

İnsanoğlu nefsiyle mücadele edip kötü huylarını tedavi eder de cihadını kazanırsa ve dünyaya lâyık olduğu kadar önem verirse bu dünyanın yalan olmadığını koca şair Mehmed Akif’in şu sözleriyle anlayabiliriz.’’Ölürken dünyanın ne büyük hakikat olduğunu anlayacaksın,çünkü kazananlar hep bu dünyada kazandılar.Ahiretten kazanarak gelmediler .’’

                                                                                                                                                                                       İmâm Gazâlî Hazretleri dünya-âhiret dengesi husûsunda şöyle der:

“Dünya, Allah’a doğru yol alan insanların uğradığı konak yerlerinden biridir. Beden de bu yolda binektir. Kişi, kaldığı yer ve bineği ile ilgili ihtiyaçlarını güzelce karşılamazsa seferini tamamlayamaz. Aynı şekilde dünyada maîşet teminiyle ilgili işlerini düzene koymayan kişi de, gönülden ve tam olarak Allah’a yönelemez.” (3)

 Burada rahmetli Sultan’ül Vâizin Tahir Büyükkörükçü hocamı rahmetle anmak istiyorum.Hocam çoğu zaman vaazlarında üstad Mahmud Sami(k.s.) hazretlerinden bahsederdi.Yine bir vaazında konumuzla ilgili,bir hatırasını  hatırladığım kadarını sizlere aktarmak istiyorum.

 

’’İnsanoğlu sağlığında bu dünyayı tuz kadar sevmelidir.Bir nimetin içinde tuzun kıymeti, Konya’mızın tabiriyle bir cimbit atacaksın,tadını getirecek kadar,bir avuç atarsan nimeti zehir haline getirirsin,o da adamı öldürür veya yenmez.Ne kadar zengin veya kalender olursan ol,dünyayı nimete attığın tuz kadar seveceksin.’’

 

 Bu dünya boş değil, Allah (c.c.)bu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır demiştik.Ancak bu imtihanda sabırlı olanlar için müjdeler vardır. Nitekim Yüce Allah: ’’Sabredenlere karşılığı hesapsız  ödenecektir.’’(4) buyurmaktadır.                                                                                                                                                                   Sabır ,peygamberlerin erdemidir.Hz.Eyyûb (a.s.)da hastalık ve ardından gelen yoksulluk karşısında sabrederek Yüce Allah’a şöyle dua etmişti.  ’’ Bu dert bana dokundu,Sen merhametlilerin en merhametlisisin!’’ (5)                                                                                                                                                                                                                             

Hayatta  olumsuzluklar oluyor  diye telaşe kapılmak ve suçlu aramak  doğru değildir.Başımıza gelen sıkıntılar bizler için imtihan olabilir düşüncesini aklımızdan çıkarmamalıyız.  Nefes aldığımız müddetçe hayata karşı azimli olmalı ve istikbâlden hiçbir zaman ümit kesmemeliyiz.

                                                                                                                                                                          Nitekim Cenab-ı Hakk,inananlara; ‘’Biz sizi orta(ifrat ve tefritten uzak,dengeli ve âdil)bir ümmet kıldık’’(6) buyurarak ifrat ve tefritten olabildiğince uzak;hem akıl hem his ve hem de ruh yönüyle denge kurmamız  gerektiğini vurgulamaktadır.

Ayrıca bizler ibadet ve dualarımızın içerisinde,günde en az kırk defa:’’Bizi doğru yola hidayet et’’(7) demek suretiyle ,Rabbimizden bizleri dengeli bir hayat içerisinde tutmasını dileriz.

 

Sevgili Peygamberimiz’ (s.a.v.) de ilişkilerinde daima dengeli bir hayat sürmüştür ve bize bu konuda örnek olmuştur. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor.  “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.” (8)     

Şu yalan dünya dediğimiz kısacık ömrümüz içerisinde dünyayı ve ebedi hayatı kazanma fırsatı bizlere sunulmuştur. Hayatımızın her anında olması gereken dünya menfaatini elde ederken, O’nun sevgisini kalbe koymamaktır. Cepte durması gerekeni cebe, kalpte durması gerekeni de kalbe yerleştirmek, kalbimizi ebedi sevgiye açmaktır.Yani el kâr da gönül Yâr da olup, bu dünya yalan demek yerine, her zaman şöyle duâ etmeliyiz.

 “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.”(9) Amin!..

 Gönülden Muhabbetlerimle...

Dipnotlar:                                                                                                                                                                                         1-Osman Nûri Topbaş,Altınoluk Dergisi,2007.S.257.s.32.                                                                                                                   

2-Mülk Sûresi,67/2.                                                                                                                                                                      3-Münâvî, Feyz, II, 16/1210.                                                                                                                                                            4-Zümer Sûresi ,39/10.                                                                                                                                                                    5-Enbiya Sûresi,21/83.                                                                                                                                                                          6-Bakara Sûresi ,2/143.                                                                                                                                                               7-Fâtiha Sûresi ,1/6.                                                                                                                                                            8-Hadîd Sûresi,57/20.                                                                                                                                                                     9-Bakara Sûresi ,2/201.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.