Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2411.0
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66235.93$

Bid’at ve Hurafeler (2)

20 Eylül 2019, Cuma 08:50

İnsanlar yapa­cakları her işe, her harekete, her fiile bir kılıf bulur, hura­felere dayandırır, falan gün yola çıkılmaz, iki bayram arasında nikâh kıyılmaz, falan gün temiz­lik yapılmaz, yeni doğan çocuğa melekler onu sular diye su verilmez, tırnak­ları hırsız olur diye kesilmez…kara kedilerin geç­mesinden, baykuşların ötme­sinden, köpek­lerin havlamasından (ürmesinden)  manalar çıkarılır, olmadık senaryolar uy­durulur, çocuklar hastalanmasın, nazar değmesin diye gümüş saplı kurt dişi, kaplumbağa yavrusu kabuğu, Hind karın­cası boynuzu, yedi delikli mavi boncuk, altın veya gümüş­ten Ma­şallah, üzerlik tohumu, çörekotu, yedi dükkân süprüntüsü, çitlenbik dalı, hurma çekirdeği… takılır,  ümmüsıbyan duası okunur,  ve şöyle dua edilirdi:

“Üzer­lik, yüz binerlik, yüz bin ihlâs, sen yetiş ya Hızır İlyas, Altmış yetmiş, dağlara taşlara çıkmış gitmiş, Nazara na­zara, nazar edenlerin gözü bozara, Hayırlar fethola, şerler defola, nazar edenler çatım çatım çatlaya”

Tabi bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, yapılanların yüzde biri bile de­ğil.(1)

Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim süt çağında ve­fat ediyor. O gün de güneş tutuluyor. “İbrahim’in matemi için güneş tutuldu” diyenleri Efendimiz ikaz ediyor ve böyle                hu­rafelerden uzak durmalarını emrediyor.(2)

Rıd­van Ağacı al­tında bazı kişiler Peygamberimize biat et­mişler. Hz. Ömer döneminde bu ağaç fazlaca ziyaret edilmeye başlanınca Hz. Ömer buradan bir hurafe yayıla­cak endişesiyle o ağacı kesti­rip atmıştır.(3)

Bid’at ve hura­feler husu­sunda bu kadar hassas olan İslâm Dininin bile içine o kadar enteresan hurafe­ler gir­miş, hadislere sira­yet etmiş, tefsirlerde yer bulmuş ki, hayret etmemek mümkün değil. Yahudilikten intikal eden Harut ve Marut kıssası bu İsrailî hurafelerden biridir:

Cenâb-ı Allah; kullarını yeryüzünde yarattıktan sonra, kullar azmışlar, kudurmuşlar, günah deryalarına dalmışlar, olmadık işler yapmışlar…

Melek­ler; “ya Rabbi, sen bunları yarattın, bunların bu kadar günah işlemele­rine, azıp tuğyan etmelerine nasıl tahammül edersin, niye onları cezalandır­maz­sın?” diye sormuşlar, Allah     ce­vaben; “siz bilmezsiniz, ben onlara nefis ver­dim, nefis sahibi oldukları için bu kadar aşırı gidebiliyorlar, sizde nefis olsa siz neler yapardınız” bu­yurmuş. Melekler, “hâşâ, bizde nefis olsa da biz yine de se­nin emrinden dı­şarı çıkmazdık” demişler.

Allah; “o zaman aranızdan iki temsilci melek seçin, ben onlara nefis vereyim, neticeyi görün” buyurmuş. Onlarda Harut ile Marut’u seç­mişler. Allah onlara nefis yani bir insanda bulu­nan bütün özel­likleri vermiş ve insan suretinde yeryüzüne göndermiş. Zaman İdris Peygamber dönemidir. Bunlar görevleri ge­reği; gündüz salih insanlar gibi yeryüzünde emri bil ma’ruf, nehyi anil münker yapmak, gece de gökyü­züne çıkıp meleklerle be­raber Allah’ı tespih ve tenzih işine devam etmek.

Bir müddet sonra Zühre isimli fettan bir kadın bun­lara gelip, kocasından boşanmak istediğini, bu hususta kendisinin lehinde bir karar vermelerini iste­miş. Kadın çok işveli ve    ca­zibeli olduğu için onlar; “bunu yapabiliriz, insan­lar bizim hükmümüzü dinlerler ama, bunun netice­sinde seninle vuslat isteriz” demişler. Kadın nazlanmış, onlar ısrar etmişler, uzun müddet bu hâl devam edince kadın; “üç şartım var, bunlar­dan birini kabul ederseniz, bende sizin isteğinize râm olu­rum” demiş ve isteklerini sıralamış:  

“Benimle beraber içki içeceksiniz veya kocamı öldüre­ceksiniz veya fa­lanca kilisede puta tapacaksınız.” demiş. Bu tekliflerin içinde içki içmeyi biraz daha hafif görüp, ilerde tövbe ederiz düşüncesiyle o fiili irtikâp etmişler. Onların kafa biraz dumanlanınca kadının “siz gece ne yaparsınız” soru­suna; “gece gök yüzüne çıktıklarını, orada diğer meleklerle zikir yaptıklarını, oraya çıkabilmek içinde İsm-i Azam dua­sını okuduklarını” söylemişler ve o duanın metnini kadına vermişler.

Bundan sonra onlar çıkamamış, ama kadın onlardan öğ­rendiği dua ile üçüncü kat gökyüzüne kadar çıkmış, ama orada melekler yakalayıp, Allah’ın emri ile kadını dondur­muşlar, “Zühre” yıldızı oradan kalmış, yani bu­günkü ismiyle Venüs. Harut’la Marut’da şiddetli şekilde cezalandırılmışlar.  

Kur’an’da da isimleri geçen(4) meleklerle ilgili bu kıssa; her ne kadar bir­çok tefsire, uydurma hadislere, meşhur ki­taplara girmiş ise de, Yahudilikten intikal eden bir bid’at ve hurafeden başka bir şey değildir.

Çünkü: Meleklerin Allah’la hâşâ pazarlık yapmaları, laubali ol­maları, “biz azmayız” gibi iddiada bulunmaları, aşüfte bir kadının üçüncü semaya kadar yükselmesi vb. bunlar hem dine, hem de mantığa uymayan, hele hele bid’at ve hura­felere karşı en büyük savaşı açan İs­lâm’a ters düşen fi­kirlerdir, ama maalesef zihinlerimize gir­miştir.(5)

Dipnotlar:

1-Geniş bilgi için bkz: Ahmet Kemal Üçok, “Görüp İşittiklerim” Okuyan Adam Yay. Ank.

        2002, s. 335; “Osmanlıyı İmpatorluk Yapan  Şehir”, Mustafa Armağan, Timaş Yay. İst.

        2007,  s. 250; İskender Pala, “Şairlerin Dilinden”, Kayı Yay. 2004, İst. s.261; Münevver

        Ayaşlı, “Geniş Ufuklara ve Yabanci İklimlere Doğru”, Timaş Yay. İst. 2003, s.12; Reşat

        Ekrem Koçu, “Yeniçeriler”,  Doğan Kitap Yay. İst. 2004, s.305.

2-Tahirül Mevlevî, “Mesnevi Şerhi”, Selâm Yay. Konya 1966, c. 1, s. 123.

3-İbni Sad Tabakat, 2/100.

4-Bakara Sûresi, 102.

5-İskender Pala, “Perî-şan Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 58.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.