Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.31
  • EURO
    35.12
  • ALTIN
    2293.3
  • BIST
    9056.01
  • BTC
    70817.65$

BENLİK AĞIR MESELE (2)

20 Ekim 2020, Salı 08:55

Nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Nasıl öldüysen öyle diriltileceksin. Rabbimiz öyle buyuruyor.

Hülasa dilimize gönlümüze hoş gelse de toplumsal hastalıklarımızın başında gelen kardeşlik dokusunun paylaşılmasını engelleyen ve bizleri bir araya getirmeyen,ölü kardeşinin etini yemekle   denk olan gıybet,dedikodu ve çekememezlik gibi asla inancımızla bağdaşmayan çirkinliklerden süratle   uzaklaşıp kurtulmak gerekir.

Peygamberimiz bir hadisinde”Ahirzamanda ümmetim içerisinde en az bulunacak şey helal para ve kendisine güvenilir arkadaştır” buyurmuştur.

İşte öyle bir zamanda değilmiyiz !…Kardeş de olsalar maalesef,içimizde taşıdığımız ve nefsimizi hoş tuttuğumuz bu hasletler yüzünden  araya bir takım soğukluklar girmiyor mu ? Bunun nedeni bırakamadığımız ve İslam da yeri olmayan sadece şeytanı sevindiren bu manevi hastalıklar değil mi?

İnancım var diyen kimseler ki, Din kardeşlerine husumet beslemez, asla kin gütmez. Dostluk ve sevgiyi öne çıkarır. Kendini düşündüğü kadar digergamlık gösterip paylaşımcılığı esas alır. Toplumsal bütünleşmeyi korur gözetir.  Hayırkurumları dâhil ilgi duyduğu ve güvendiği yerlere yardım da bulunur.

Velhasıl insanların birbirlerine ve diğerlerine karşı beslediği ve içinden çıkılmaz hale getirdiği olumsuz duygular, suizanlar ve şüpheler, maalesef hastalıkları artıran ve güven duygusunun kaybolmasına yol açar. Biz terazinin hangi kefesindeyiz? Bunu bilelim. Nebevi bir yönetimden, Nefsanî bir yönetime nasıl geldik? Önce bunun idrakine varalım. İnsanların arzularına uymalarına en güzel örnek, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi değil mi?  Mekke’yi temsil eden zihniyetle, Medine’yi temsil eden zihniyetin arasındaki farkı anlayabilme ve uygulamayı sürdürme noktasında zafiyetlerimize uymayıp da, Şanlı Peygamberimizi hayatımızda ölçü alıp, vesveselere ve nefsanî arzulara göre hareket etmeseydik bugün İslam Âleminin ve hatta tüm dünyanın genel durumu nasıl olurdu? Kendi davranışlarımız ve uygulamalarımız nasıl olurdu? Bunları düşünüp tartışalım. Öyle değil mi?

Görülüyor ki bizler daha kendimizi ve iç dünyamızı bilmeden kendi ruh dünyamızı tanımadan âlim malim olmaya başladık. Ahkâm kesiyor kimseyi beğenmiyoruz. Tek kendi doğrularımız var, onun dışında bizim gibi düşünmeyenler batıl da diyoruz… Hâlbuki yapılacak çok iş var. Önce nefsimizi dizginlemek ve iman noktasında güçlenmek.

Bu husus da rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun şu ifadelerini almadan geçemeyeceğim. Diyor ki:”Doğru ve güzeli nerede görürseniz alın. İslami gayret içerisinde bulunan bütün hareketleri izleyin. Gazete ve dergilerini okuyun ve sevin. Bilin ki hepsinin ayrı ayrı özellikleri, hizmetleri ve değerleri vardır. Ve bütün anlaşmazlığın ve çatışmanın/kırgınlıkların aslında politik tercihlerden ötürü çıktığını unutmayın.

Buradan anlayın ki Müslümanların politika nedeniyle bir araya gelememeleri, rejimin oyununa gelmek olmaktadır. Sözü buraya getirmişken şunları da ilave edeyim. Son devir tarihimizi iyi bilin.(Okullarda okutulan İnkılâp Tarihi kitabında değil elbet.) Hiç olmazsa son yüzyılı özellikle Cumhuriyet Dönemi, iyi bilinmeli. Tartın bakalım. Halkın egemenliği adına yapılanlar halkı ne hale getirmiş. İlk ve Ortaokulda kafamıza nakşedilmiş yalanlardan temizlenin. Düşünürseniz bunların neler olduğunu bir bakmaya görürsünüz.

Evet, bizler türküsü acı, acı ekmeği ve sevdası uzunca olan bir Anadolu’da yaşıyoruz. Hepimiz birbirimize muhtacız ve hepimiz diğerleri için varız. ve hepimiz bir bütünüz. Bu bütün hepimiz için tek bir eczanedir. Bu eczanenin ilaçları bizim için uygun olan bir reçetedir. Harici reçeteler bizi içinden çıkılmaz bataklığa sürükler ve bundan zarar gören bu geminin tüm yolcuları olur.

Rabbim cümlemizi kötü düşüncelerden korusun, inşallah.

Selam ve hürmetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.