Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2431.4
  • BIST
    9793.94
  • BTC
    64141.51$

BAĞRIMIZA SAPLANAN HANÇER

23 Aralık 2015, Çarşamba 08:45

Fatih İstanbul’u fethettikten sonra imparatorluk sarayını gezer. Bir ara mahzene iner ve orada yaşlı bir papazla karşılaşır. Fatih, papaza sorar:” neden hapsedildin?” diye. Papaz derki: Sultanım, sizler İstanbul’u kuşatmaya başladığınızda imparatorda beni çağırarak sordu: İstanbul’u Türkler fethedecek mi? bende bilgime dayanarak dedim ki: ”Bu İstanbul’un uğradığı son muhasara olacak ve bu şehir bizim elimizden çıkacak”,diye cevap verdim, imparator bana çok kızdı ve beni buraya hapsetti. Fatih biraz düşündükten sonra papaza sorar:”peki bu şehir bizim de elimizden çıkar mı? ”Yaşlı papaz derki:    “Ne zaman içinizde fesat artar, ahaliniz kendi menfaattarına teslim Olur; mal ve mülklerini yabancılara satanlar çoğalır, yabancılara hayranlık artar, onlardan medet umanlar çoğalır; işte o zaman bu şehir elinizden çıkar. Bizans Fatihi bu sözler üzerine diz çökerek ;”Yarabbi! böylelerini kahrına ve gazabına uğratmanı niyaz ediyorum.” diye dua eder…

                “Fatih’in İstanbul’u aldığı surlardan bu milletin kültürünü fethedeceğiz” diyor, Amerikalı misyoner CyrusHamlin.Bu cümleleri boşu boşuna söylememiş ve bir gerçeğe vurguda bulunarak,kendilerinin gerçek niyetlerini,yapmakistediklerini,tarihiemellerini,küfrün tek millet olduğunu resmen ortaya koymuştur.CyrusHamlin 1839 yılının ocak ayında İstanbul’a geldiği zaman Tanzimat Fermanı henüz ilan edilmemişti,ama planlar hazırdı.1840’da İlk misyoner okulu Beyoğlu’nda açılmıştır.Meşhurların okulu olan Amerikan Koleji ’de 1863 yılında faaliyetine başlamıştır.Ardarda açılan ve çoğu da Anadolu’muzda gerçekleştirilen bu okulların sayısı bir hayli fazladır. Şöyle söyleyim; Birinci Dünya Savaşı öncesi bizim ülkemizde İngiltere’nin 126 okulu, Fransa’nın 530 okulu, Amerika’nın 273 okulu bulunmakta, İngilizlerin açtığı okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı ise: 10.000’dir.

                Amerikalı misyonerin Hristiyanlığın amacı doğrultusunda bu misyonunu gerçekleştirmek üzere İstanbul’a gelmesine yol açan olay, bilindiği üzere son dönemde Osmanlı Tarihine damgasını vuran kimi çevrelerce göklere çıkartılan, kimi çevrelerce de teslimiyetçi bir politika güden, İngilizlerin menfaatini Osmanlı toprağında kesintisiz devam ettiren Mustafa Reşit Paşa’nın, İngiltere’nin İstanbul elçisi misyoner diplomat LordCanning’le hazırladıkları Tanzimat Fermanıdır. Daha doğrusu LordCanning’in İngiliz menfaatine uygun olarak hazırladığı bizimkinin de sadece göstermelik imzaladığı, Gülhane Parkında okunan ferman. Çünkü bu fermanın özü; ”İnançlara vurulacak olan darbenin, aynı zamanda devlete vurulacak olan darbe demek olduğunun resmi tescilidir. Bunun böyle demek olduğunu LordCanning iyi biliyordu taslak üzerinde yoğunlaşırken ilan ettirilecek fermanla kafasındaki İngiliz planını da böylece gerçekleştirmiş olacaktı. Kendisi bir Protestan olan   LordCanning,Amerikalı  misyonerlerle  iyi anlaşmaktaydı.Hatta  iyi anlaştıkları  en iyi noktada;Osmanlı ülkesinde Hıristiyan azınlıklara her bakımdan tam bir  serbesti tanınmadıkça,Osmanlıyı içten çökertmenin mümkün olamayacağı  hususu  idi.İşte,hazırlanan  bu Tanzimat belgesi ve ilan edilerek  uygulamaya konulması,onların hem kuşkularını gideriyor,hem de bir işi başarmanın mutluluğunu kendilerine yaşatıyordu.

                Batı Medeniyeti batılı olmayanların sömürülmesine dayalıdır. Aslında gerçek şu ki; Kapitalizmin azgın kuralları batı medeniyetinin uygulama alanı bulduğu her yerde vahşiliğini göstererek, kendi halkını bile sömürür. Dış ülkelere karşı yürütülen bu sömürü pek hissettirilmeden yapılmaya çalışılır. Nasıl yapılır bu uygulama? tabiî ki kültür emperyalizmine maruz bırakılarak. Yani dış ülkenin insanlarına misyonerleri vasıtasıyla olsun, yapacakları yada yaptıkları yardımlarla olsun, mutlaka belli bir amaçları vardır, bu da en başta kendi kültürlerini karşı tarafa benimsetmektir.   Bu benimsetme işi bazen siyasi, bazen ekonomik yardımlar(Marshall yardımı gibi),bazen senin ruhunu ve gururunu okşayıcı söylemlerle (Obama’nın Türkiye ziyareti ve İslam dünyasına yönelik sözleri gibi.-tabi şimdilik-) kendilerine empati oluşturtmaya çalışırlar ve gayeleri seni kendi menfa atlarına uygun bir potaya koymaktan başka bir şey değildir.

                1936’da Mısır İskenderiye’de Viktorya Koleji açılışında o zamanın İngiliz elçisi olan Lord Lloyd konuşmasında orada bulunan öğrenciler-mezunlar,  veliler ve dahi davetliler huzurunda derki;”Çok geçmeden öğretmenlerle öğrenciler arasındaki kaynaşmanın sağlayacağı rahatlıkla bütün öğrenciler İngiliz düşüncesini benimseyerek, örf ve adetlerimizi anlayacak ve onları seveceklerdir. Halk bu koleji çok daha iyi anladığı zaman, babalar çocuklarına orada eğitim yaptırmak için yarışacaklardır. Böylece onlar Doğu ile Batı’nın yavaş yavaş birbirlerini anlamalarında tam anlamıyla İngiliz gibi düşünen birer kimse olarak yetişeceklerdir.”

                Bu ifadeler gayet açık ve net bir şekilde adamların gerçek niyetlerini ortaya koymuyor mu?     Hedef olarak belirlenen ülke insanlarına kendi örf adet inanış düşünce ve yaşama tarzlarını sunan Avrupalılar, insanların inançlarını; kurdukları bu sözde imrendirici ışıltılı sahte hayat düzenleriyle, en ulaşılması gerekenmiş gibi allayıp pullayıp göstererek, toplumları kendilerine benzetmeyi başarmışlardır. Yani onların gayeleri esas da, kendilerinden olmayanları Hıristiyan yapamasalar bile hiç değilse asli inanç ve değerlerinden uzaklaştırarak, kendi inanç ve değerlerine karşı düşman hale getirip, toplumu birbiriyle anlaşmazlığa sürüklemek, sürekli problem çıkarttırmak ve bir fikir birliği oluşturmaya engellemektir. Bugün evlerimizde TV’lerin karşısına oturduğumuzda hep batı tipi yaşamayı ve tüketmeyi, giyinmeyi modayı övgülü bir şekilde bizlere sunmuyorlar mı? Birinde olmasa bile bir diğerinde bu tüketim çılgınlığına kendimizi kaptırmıyor muyuz?  Doğrusu kocaman bir evettir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.