Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

AZINLIKLAR VE OSMANLILAR (2)

24 Şubat 2017, Cuma 07:15
Rumlar  

Gerçekten bir yolunu bulup kaçma imkânları olduğu halde Birinci Dünya Savaşında bizimle beraber cephede savaşanlar, ölenler gâzi olup maaş alanlar, paşalıklara, vezîrlik yani bakanlığa kadar yükselenler, Anadolu’daki Millî mücâdeleyi destekleyip, oralara silâh kaçırılmasına yardım edenler, özellikle sağlık hizmetlerinde çalışanlar bulunduğu gibi, bu savaşlarda kalleşlik ya­panlarda eksik olmamıştır. Meselâ bu savaşta şehit düşen 315 sağlıkçı subayın 100’ü gayri Müslim vatandaşlarımızdan olduğu ortaya çıkmıştır.(1) Ama bu­nun yanında Türk milletini derinden yaralayan davranışları da olmuştur. Bunlardan bazı misaller:

 

Özellikle Hıristiyan din adamları, Anadolu’nun Müslümanlaşmasını bir türlü hazmedememişler, müntesiplerini devamlı iğfal edip, isyana ve ihtilala teşvik etmişlerdir. Birinci dünya savaşında yani Osmanlının en zor dönemle­rinde, işgalcilerin önüne düşmüşler, onları teşvik etmişler, stratejik yerleri göstermişler, onlara delillik ve rehberlik yapmışlar, burada detaylı yazmaktan utandığım, öldürme, işkence, terör, yakma, yıkma, tecavüz…

Birçok olayın, Müslümanların namus ve şerefine tasallutun sebebi olmuşlardır. Bu rehber­likten başka asırlardır nimetlerini yedikleri Osmanlı aleyhine dönüp, işgal orduları içine girip bizzat askerlik yapıp, Türk’e kurşun atanlarda olmuş, azıp, kudurup, yıllardır beraber yaşadıkları komşularına akla gelmedik hakaretleri reva görenlerde olmuş. 

O dönem Yunan Başvekili Elefteryos Venizelos’un oğlu Sofokles Venizelos 1920 yılında Bursa’yı işgalleri sırasında Osman Gâzi’nin türbesine varmış, sandukasını tekmelemiş ve “Kalk ta milletini kurtar” demiştir.(2)

Osmanlı Meclis-i Mebusanında (Millet Meclisinde) görev yapan azınlık mebuslarından devlet sırrı denebilecek bilgileri Batılı devletlere sızdıranlar,(3) Balkanların ve Arap devletlerinin, Ege Denizindeki adaların elimizden çık­ması için var gücüyle çalışan gayri Müslim bürokratlar,(4) ekseriyetle Osmanlı bakanlıklarında tercüman olarak çalıştıkları için, en mahrem devlet sırlarını ifşa edenler,(5) İstiklâl Savaşı yıllarında cepheden yaralı ve bitap vaziyette dönen askerlerle alay ve istihza edenler,(6) Târihimizin en dramatik günleri olan Balkan Savaşı ve İstiklal Savaşı günlerinde Beyoğlu’ndaki eğlence ve taşkınlıklarına ara vermedikleri gibi biraz daha azıp kuduranlar,(7) Ramazan ayında atılan sahur ve iftar toplarına bile “bizim çocuklarımız korkuyorlar, atılmasın” diyecek kadar şımaranlar, 600 sene içimizde yaşadıkları halde “bizde Osmanlıyız ama Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyız”(8) diyerek menfa­atlerinden başka hiçbir kutsal mefhum tanımadıklarını söyleyenler ol­muştur.

 Ermeniler                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 

Mezhep kavgaları yüzünden Ortodokslar Ermenileri İstanbul’a sokmamışlar, ancak Fetihten sonra Fâtih’in fermanı ile girebilmişler ve en güzel yerlere iskân edilmişler, Batılılar fikren iğfal edinceye kadar “Tebaayı Sadıka- Sadık Tebaa” diye huzur içinde yaşamışlar, çok zengin olmuşlar,(9) devletin kaymağını ve kremasını yiyip,(10) en üst kademelerinde ve en mahrem yerlerinde görev almışlar.(11)

Ancak son zamanlarda Batılıların fitnesine onlarda kanmış ve Doğuda neler yaptıkları hepimizin mâ’lumu. Ruslar Yeşilköy’e gelince Ermeni patriği Narses Efendi, Rus komutanın ayağına gitmiş, elini öpmüş ve Osmanlının paylaştırılmış haritasını Grandük Nikola’ya sunmuştur.(12) 

1857 yılında ABD de yayınlanan bir kitap, Osmanlıların bünyesindeki Ermenilerin durumunu şöylece tanımlamaktaydı: “Bu toplum (Ermeniler) Türkiye’de günlük hayatın esasını teşkil ediyordu. Zira pek uzun süredir hizmet etmekten ziyade idâre etmeğe alışmış olan Türkler, sanayinin bütün dallarını onlara bırakmışlardı. Dolayısıyla Türkiye’deki bankerler, tüccarlar, mekânikler hep Ermeni idi.

 

 

 

Dipnotlar:

 

1-Adnan Ataç, 20. Yüzyılda Şehit Olan Türk Sağlık Subayları, 1997; Mehmed Gündem, Gayri Müslim Vatan Şehitleri, Milliyet Gazetesi yazı dizisi, 01. 03. 2005.

2-Târih ve Düşünce Dergisi, Ocak 2003, s. 27.

3-Nahit Dinçer, “Türkiye’de Kültür Buhranı”, Kayınan Yay. İst. 1988, s. 221.

4-Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst. 2009, s. 139.

5-Altan Araslı, “Avrupada Türk İz­leri”, Kültür Bak.Yay. Ankara, 2001,c. 2, s. 108.

6-Târih ve Düşünce Dergisi, Nisan 2005, sayı 57, s. 30.

7-Pierre Loti, “Can Çekişen Türkiye” 1914, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 66. 

8-Rum milletvekili “Evet ben de Osmanlıyım ama Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım” demiştir. A.Emin Yalman “Yakın Târihte Gördüklerim Geçirdik­lerim”, Pera A.Ş, Yay. 1997. c. 1, s. 107.

9-Abraham Kamando; İstanbulda, Osmanlı diyârında Borsa krallarından biriydi. 1918 de öldüğü zaman terekesinden (mirasından) 176 gayrimenkul çıkmış, bunların en küçüğü 50 odalı bir handı.  İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru 3”, Albatros Yay. 4. Bas. İst. 2001, s. 157. 

10-La Baronne Durand De Fontmagne, a. g. e. s. 229.

11-1912 Balkan Savaşı yıllarında Dışişleri Bakanımız  Gabriel Noradunkiyan isimli bir ermenidir.

12-İlhan Bardakçı, “İmparatorluğa Veda”, Hülbe Yay. Ank. 1985, s. 130.

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.