Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.86
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64906.21$

AVRUPALILARDA TÜRK KORKUSU VE DÜŞMANLIĞI (4)

10 Nisan 2021, Cumartesi 09:47

Hâlbuki Türklerle temas kuran, tanışan, onların adalet ve hoşgörüsünü tanıyan dindaşları da kendi idarecilerinin zulmün­den bıkıp, Türk diyarlarına göç etmektedir.(1) Bunun duyulup Avrupa içlerindeki bu Türk fobisinin zayıflamaması için, yine Papa ve papazlar kanalıyla, kilise baskısıyla Türkler aleyhine öyle bir menfi propaganda faaliyetleri başlatılmış ki, onlar le­hine bir şey söylemek, kişinin intihar etmesiyle bir tutulmuş, gerçekten bunu yapanlar anında Engizisyon mahkemeleri ka­rarları ile, ibret-i âlem olmak üzere işkencelerle halkın gözleri önünde öldürülmüştür. Türk korkusu, onların gözünde Türkleri nasıl insanüstü varlıklar haline getirdiğine şu misaller açık delil­dir: 

“Türkler olağanüstü güçlü yaratıklar, onların hakkından ancak Tanrının yardımıyla gelinebilir onun için çok dua etmek gerekir. Hıristiyanlar aynen Davut peygamber dönemindeki (Golyat) gibi dev bir düşmanla karşı karşıyalar. Ancak Davut Peygamber Tanrının yardımı sayesinde düşmanını yendiği gibi, Hıristiyanlara da Tanrı yardım ederse ancak bu güçlü düşmanı yenebilirler onun için bol dua etmek gerekir.   Luther’e göre Türkün ordusu şeytanın ordusudur. Buna göre: “Sadece düş­manla savaşmak ya da ordunun güçlü ve sayıca üstün olması yeterli değildir. Türklere karşı elde edilecek olan bir zafer an­cak Tanrı’nın ve meleklerin yardımı ile elde edilebilir. O iste­diği takdirde bu mümkün olur... Türkler acımasız, gaddar, bar­bar, kana susamış köpekler, çocukları bile öldüren, boğan, par­çalayan, kazığa geçiren, üzerine bahis oynanan...bunları tasvir eden resimler. Dua yazarlarından Franck’a göre: Türkler salt beden ve kanlarıyla savaşmamakta, aynı zamanda kötü ruhların yardımıyla beraber savaşmaktadırlar. Böyle olunca da Hıristi­yanlar sadece bedenlerini ortaya koyarak zafer elde edemezler. Zafer elde edilmesi için hem bedensel, hem de dinsel güçlerle maneviyatla savaşmalılar. Türklerin bu kadar güçlü olması, Hıristiyanların işlemiş oldukları günahlardan kaynaklanmakta­dır. Tanrının Türklere zafer vermesi sadece Hıristiyanları büyük bir öfkeyle cezalandırmasından kaynaklanmaktadır. Tüm bun­lara rağmen insanların ümidini yitirmemesi ve çok dua etmesi gerekmektedir.”(2)

Bu iftira ve kirli kampanyanın hudutlarının nerelere vardı­ğına misal olması için şunu söyleyelim: Bazı kiliselerdeki resim ve tasvirlerde, Hz. İsa’yı bile Türklerin öldürüp çarmıha ger­dikleri resmedilmeye başlanmış,(3) kendilerinin yaptığı mezhep­ler arası toplu kıyım ve katliamları da Osmanlının üstüne at­mışlardır. Türkleri şeytan ve kötü ruhlardan daha zalim, daha cani, daha gaddar, daha barbar, insan yiyen canavarlar… Göste­rip, genç sabilerin zihin altlarına öyle yerleştirmişlerdir.(4) Duala­rında her şeyden önce Türklerin şerrinden Tanrı’ya sığı­nan sözler, cümleler dile getirmişlerdir.

 

Sâmiha Ayverdi’nin tabiriyle Avrupalı sabiler bile, annele­rinin bir memesinden süt, bir memesinden Türk düşmanlığı emmişlerdir.(5) Türk korkusu kokan ninnilerle ve Türklerin şeytan ve kötü ruhlardan daha kötü olduğu telkinleri ile büyü­müşler, Türklere karşı ittihadı (birleşmeyi) bir iman borcu, bir itikat umdesi telâkki etmişlerdir. Viyana önlerine kadar gidişi­mizi ve onlara asırlarca bu korkuları yaşattığımızı hiçbir zaman unutmamışlar ve unutmayacaklardır.

Bu düşmanlık, bu korku asırlar boyu devam etmiş, her halde kıyamete kadar da devam edecektir. Şöyle bir fıkra anlatı­lır:

Horoz bir gün tavukların karşısına geçmiş; “düşün arkama daha uzaklara gidelim yiyecek toplayalım, gezelim, bu evlerin etrafında ne tıkılıp duruyoruz…”, Tavuklar; “Ama tilki gelirse ne yaparız, hepimizi boğazlar, canımıza mı susadık” falan de­dilerse de; “hiç korkmayın, ben sizi korurum, bana güvenin” demiş ve evlerden uzaklaşmışlar tilki görünür görünmez horoz hepsinden önce kaçmış, kümese sığınmış, tabii ki birçoğu tilkiye yem olmuş, kalanlar horoza çıkışmışlar; “sahtekâr, hani bizi koruyacaktın, hepimizden önce kaçtın” demişler, horaz; “inanın koruyacaktım ama tilkiyi görür görmez öyle bir korktum ki, her halde bu korku bize daha yumurtada iken genlerimize işleniyor” demiş. Bunun gibi Avrupalıyı Türk korkusu da daha anne kar­nında iken işlenir hale gelmiştir. Selçuk Gültaşlı’nın(6) şu incele­meleri, bu korkunun günümüzde yeniden depreştiğini göstermektedir:

“Uzmanlar ırkçı partilerin açıklamalarına rağmen İslamofobik ırkçı parti söylemlerinin Norveç türü katliamlar için uygun siyasi iklim oluşturulmasına katkıda bulunduğunda birle­şiyor. İslamofobik partiler artık Avrupa'nın sadece bir ya da birkaç ülkesine münhasır değil, neredeyse bütün Avrupa'ya ya­yılmış durumda. Bazı AB üyelerinde ırkçı partiler koalisyon ortağı, bazılarında ise hükümeti dışarıdan destekliyor.

 

Dipnotlar:

1- Cengiz Özakıncı, a. g. e. s. 534.

2- Leyla Coşan, a. g. e. s. 170-180.

3- İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru 3”, Albatros Yay. 4. Bas. İst. 2001, s.171.

4- Bu husta geniş bilgi için bkz: Leyla Coşan, a. g. e.  s. 134-141-142-157-160, 169, 177, 181, 183,188, 195, 245, 387. 

5- Sâmiha Ayverdi, “Kölelikten Efendiliğe”, Kubbealtı Yay. İst.2009,s.65.

6- Z.Gazetesi, 27. 07. 2011.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.