Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2429.9
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64300.38$

Amuda kalkmak(4)

11 Mayıs 2016, Çarşamba 08:35

8-Mevlana esintili hava oluşturmak elbette önemli. Ancak, Mevlana derki:”Ben Kuran’ın kölesiyim.     Ben Muhammed’in ayağının tozuyum. Hareket tarzında merkez bu olacaksa, kapın ve gönlün herkese açıktır, korkmaya gerek derim. fakat yukarıdaki ifadelerde, iman noktasında gezinmekle ilgili, onların da şimdiki din argümanlarını diyalogla dünyaya” sağlamdır” mesajı verilmeye/ya da böyle bir algı oluşturulmaya sakın çalışılmasın?  Kafir un Suresi” Benim dinim bana,Seninki sana” der….

9-Başkasına kimlik kazandıralım derken, sakın kendi kimliğimizden de olmayalım, Allah korusun.   Mevlana der ki: aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır. Hıristiyan kesim belli ki,    tüm insanlığa diyalog adı altında kapsamlı bir kültürel kimlik /globalleşme/küreselleşme kazandırabilmek için, ama bu sefer kalem gücünü ve teknolojik silahını kullanarak çatıyı genişletmek istemektedir.

10-İman ve Ahlak kalesi yıkılınca teslimiyet formattan ibarettir. İçi boşaltılan ve üretkenliğini yitiren fikir ve düşüncede,  esaret/düşman istilasına lüzum koymaz. Sen zaten öz suyu boşaltılmış/reçinesi alınmış bir kabuktan oluşur hale gelmişsin… Biz bu meyanda ayağa kalkalım derken, amuda kalktığımızın farkına bile varamamışız…

11-Ve ayrıca, İslam dünyasına yönelik bu tür fitneler sadece, batı yollu gelmişlerden ibarette değildir.   Hindistan’da, Babürlüler döneminde karışık bir salata yapmak isteyen yöneticilere, Başta İmamı Rabbani Hazretleri karşı çıkarak, dik durmasını bilmişti….Ve yine  bu bağlam da Amine Vedud ‘un da,reformizme zemin hazırlayan hareketini  görmezden gelemeyiz…. Daha niceleri,Mesela Selman Rüştiye varıncaya kadar,çizilen çirkin karikatür görüntülerine varıncaya kadar,topyekun birleşik güçlerin İslam Kalesine “Gol” atmaya çalıştıklarını ,görmekteyiz….

12-Şimdi diyeceksiniz ki sizin eliniz armut mu topluyor, sizde gerekli donanımları hazırlayın, tıpkı Mehmet Çelik Hocamızın dediği gibi: “ a benim kıymetli Hocam. Demirel’in dediği gibi: “Mazot vadıda içtik mi?” ya da, Urfa ‘da Oxford açıldı da gitmedik mi? Hesabına geldik gene. Bu toplum da din ve mütedeyyin insanlara karşı yapılanları bir tarihçi olarak siz, bizden daha iyi bilirsiniz. Sulandırılmış ve tamamen kontrol altına alınmış, bir kültür dersi formatıyla sunulan bilgilere siz”din öğretileri” diyebilir misiniz? Ya da din adı altında neler öğretilmek istenmektedir?  Bunları en iyi sizler bilirsiniz? Diyorum.  Siz hangi donanımdan bahsediyorsunuz hocam. Belli bir yaşa kadar dinin öğrenilmemesi uygulamalarına muhatap kılınan bir toplumun/ya da kendi anlayışına göre öğretilmek istenen bir din anlayışının muhatapları olan bizlerin öğrendikleri ile yaşadıkları arasında /kazanımları ile uygulamaları arasında neye bu kadar uçurum var öyleyse? Halkının yüzde itibariyle 98’nin nüfus kayıtlarında Müslüman olduğu bir coğrafya da, insanların birbirine karşı tahammülleri kalmamışsa/toplumsal bir buhran ve travma yaşanıyorsa bunun sorumluluğu ve vebali kimdedir? Hangi bilgi birikimi ve donanımla/ve uygulamalı yaşantınla örnek olup kişilerin karşısına çıkabileceksin? Böyleleri hem/radikal dinci/fundamentalist/aşırı dinci diye batılı efendiler ve onların sözcüleri tarafından suçluluk hallerine /psikolojisine sürüklenmeye çalışılmıyor mu? Müslüman’a hareket alanı belirlenirken bile, sınırları dikkat ederseniz hep batılı zihniyet tespit eder. Eşarbını tavşankulağı yapacaksın, yok böyle giyinip şunu çıkaracaksın demek, insanın iç dünyasına ve ruhuna yönelik girişilen, mankurtlaştırma uygulamaları dan,  başka bir şey değil. Aslında batı yavaş da olsa tam kendi istediği şekliyle bu uygulamaların devam ettiğini biliyordu. Ama neden olduysa birden taktik değiştirip işe bizzat kendileri el atarak, diyaloglaşmaya karar verdi… Demek ki, işi hızlandırmayı daha gerekli gördüler…

13-Biz inancımızdan eminiz. Asla da korkmuyoruz. Korkumuz, dini konularda bugün İslam diye verilmek istenenlerin “Bizantinist”bir tutum ve anlayışa büründürülmesidir. Batılı zihniyet kendi din anlayışına uygun, bir öğretiyi din diye ikame etmeye çalışmakta ve budur demektedir. İşte biz bundan endişeliyiz. Sulandırılmış ve özünden uzaklaştırılmaya çalışılan/bulunduğu kapitalizmle ılımlı hale getirilmeye özen gösterilen bir uygulamanın elbette isteği/istediği , suya sabuna dokunmayan/eğ başını gör işini/emirleri uygula başka bir işe karışma tıynetinde, kişiler arzulamaktadır. Bu öğreti ve anlayışla bizler uydu mu oluruz? Yoksa adamakıllı tebliğ metodunu kullanarak, dinimizi başkalarına öğretmeye mi çalışırız? Siz karar verin değerli hocam diyorum.( Ya da değerli okuyucularımız siz karar verin )….Bir şeyler öğretirsin belki sonuç ta ama,ya öğrettiklerin ya da öğrendiklerin senin işine yaramamışsa, dinini,ahretini kurtarmaya yetmemiş se,Allah muhafaza,düşünmek bile insanı zor duruma sevk ediyor… 

14-Hülasa toparlayacak olursak: Batı ile konuşuruz, tartışırız. Ama zemini, hareket noktası, alt yapısı iyi ayarlanmak kaydıyla. Batının oyun kurallarını belirlediği bir işbirliğinden hayır gelmez. O nedenle her şeyi dikkatle ve itina ile ayarlamalıyız diyorum. Tabi bu arada konular görüşülsün, konuşulsun buna karşı değiliz… Mesela, Din ve bilim adamları birbirleriyle, dünya barışına yönelik, kalkınma ve açlığı önleme, tasarruf etme, suyun kullanımı, zehirli atık maddeler, yaşanılır ve güvenilir bir çevre oluşturma, Dünya barışına katkı, savaşların sona ermesi, Birleşmiş Milletlerin yeniden düzenlenmesi, konut, madenlerin kullanımı, Doğal felaketlere karşı birlikte hareket  gibi alanlarda , Bilimsel çalışmalarla   bu ve benzeri konularda ortaklaşa hareket edebilir ve  sorunlara birlikte çözüm üretebilirler.. Sonuçta aynı kürede nefes alıp veriyoruz. Fakat şimdilerde olduğu gibi, din mensupları asla rencide edilmesin. Hele de, Müslüman’ı terörist olarak niteleyen ve böyle bir algı oluşması için tüm basın yayın görsel araçlarını kullanarak işin boyutunu farklı planda ve maksatlı olarak sunan bir batılı anlayışı asla tasvip etmiyorum. Ve bu arada bir sözümde bizimkilere diyerek cümlemi tamamlıyorum…” Dindar ve mütedeyyin insanlarda asla zarar gelmez. Bırakınız herkes istiyorsa dinini,   diyanetini öğrensin ve yaşasın. İnsanlar üzerinde kullanmaya çalıştığınız din tasarrufundan vazgeçin. Vazgeçin ki, dünya ya hak adalet insanlık kavramları eşitlik kavramları gerçek ve hakiki menbağından yeniden, duru halis ve bozulmamış şekliyle ve örnek yaşantısıyla sunulsun.”…Bu fantezi değil gerçek…   Çünkü İslam gerçek hayat nizamıdır. Dünyayı barışa, huzur ve mutluluğa kavuşturacak yegâne güçtür. O’nu öğrendikçe yaşar, yaşadıkça özler, özledikçe de ÖLÜMSÜZLEŞİRSİN… Allah’a emanet olun…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.