Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2427.1
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    63885.29$

Alay - İstihza

20 Mart 2016, Pazar 11:40
 

Temeddü, teâli değildir kolay

Kümes enkazıyla yapılmaz saray

Ben yaparım dersen ederler alay

Zaaf-ı akla bu da burhandır yavrum

                                      Tokadizâde Şekip

Bizim dinimizde latife vardır ama, alay etmek, karşı ta­rafı üzmek, rencide etmek, ayıp ve eksiklerini teşhir etmek katiyen yoktur ve günahtır. Meselâ bir gün Pey­gamberimiz vaazında buyurmuş ki; “koca karılar cennete asla gire­meye­cekler” Din­leyenlerden ihtiyar olanlar baş­lamışlar ağlamaya. Peygamberi­miz hemen müjdeyi ver­miş: “Söylediğim doğru, o ihtiyar hal­leri ile giremeyecek­ler, hepsi 30 yaşına indirile­cek ondan sonra girecekler.”

Bir gün Hz. Ali ile zeytin yiyorlarmış, Peygamberimiz ye­diği çekirdekleri de Hz. Ali’nin önüne koymuş, sonunda; “ya Ali ne kadar çok yemişsin” de­yince Hz. Ali durumu fark edip;  “ya Resûlallah sizde hep çekirdekleri ile bera­ber ye­mişsiniz” buyurmuş. İşte bu ve benzeri sözlere, ha­reketlere, karşı tarafı rencide etmeyen fiillere latife denir. Alaya da bir­kaç misâl:

Köylü eşeğine binmiş, yeni doğmuş sıpası da yanla­rında gi­derlerken, iki haylaz talebe dalga için; “hayrola amca oğ­lunu böyle nereye götürüyorsun?” demişler, ce­vap: “şu sizin okudu­ğunuz okula kaydını yaptırmaya gi­diyorum” demiş.

Bayburtlu Şâir Zihni İstanbul’da bir devlet dairesine varmış ama orada­kiler bunun giyim kuşam ve konuşma­larını alaya almışlar, epeyce dalga geç­mişler, sonra birisi; “sen akıllı birine benziyorsun söyle bakalım ben kaç ya­şında­yım?” demiş. Onun yaşının yarısını söylemiş. Öte­kiler de yaşlarını    sor­muşlar, onlara da cevap verince; “sen gayet iyi biliyorsun bu ilmi nerden öğ­rendin?” demişler. Şâir Zihni’nin cevabı hak edenlere hak et­tikleri gibi ol­muş ve şöyle demiş; “babam baytar idi hangi hayvana baksa hemen yaşını tam isabet tahmin ederdi, her halde ondan intikal etse gerek” demiş.([1])

Bu meseldir fukara kalbine her kim dokuna

Dokunanın dokunur sinesi Allah okuna

Şâir Kenzî’nin bu beytinde ne kadar haklı olduğunu, Allahü a’lem tecrü­beye binaen söylendiğini haklı çıkaran bir olay daha anlatalım:

Bir beldede Nuri isimli bir genç vardır. Şaribülleyli ve’n-nehar (gece gündüz sarhoş)  birisi. İnsanlar bizar kal­mışlar. Bir gün ortadan kaybolmuş ve birkaç sene sonra memleketine gelip camiye gitmiş, namazı kıldıra­cak kimse yok, herkes etrafına bakınıyor, içlerinden birisi sırf alay olsun diye, Nuri’nin evveli­yatını bildiği için is­tihza maksadıyla; “Nuri gel namazı kıldır” der ve güler. Bunun üzerine ihtifa (kaybolma) yıllarında çok büyük değişiklikler geçiren, her türlü kötülüğü bırakan, ehl-i tasavvuf olan, o sahada derece ve mertebeler kat eden Nuri, irticalen (o anda) şu şiiri söyler ve imam olup na­mazı kıldırır:

Semâdan sırrı tevhidi

Duyan gelsin bu meydana

Derûn içre bugün Allah

Diyen gelsin bu meydana

 

 

 

Senettir ehli irfâna

Götürsün şah-ı merdâna

Bugün başını kurbâna

Veren gelsin bu meydana

Görenler nur-ı Settârı

Duyanlar sırrı Furkânı

Cihanda şişe-i ârı

Kıran gelsin bu meydana

Geçip bu âb ile kîlden

Dahi cümle heyâkilden

Bu dünya sırrını dilden

Diyen gelsin bu meydana

Kamunun Hâlik’ı birdir

Niçin bazısı kâfirdir

Bu ne hikmet bu ne sırdır

Bilen gelsin bu meydana

Gönül maşukunu buldu

Cihan envâr ile doldu

Nuri bugün imam oldu

Uyan gelsin bu meydana

İsim vermeyeyim ama, taşımacılık ve turizm husu­sunda temayüz eden Karadenizli meşhur bir ailenin an­neleri, tipik yöresel giysileri ile uçağa binmiş ve o çok çok tatlı olan Kara­deniz şivesi ile konuşmaya başlayınca, hostesler, bu­nunla dalga geçmişler, epeyce konuşturup gülmüşler, kafa bulmuşlar ve sormuşlar; “kimsin, nere gidiyorsun?” Nine­miz; “ben falan kişilerin annesi­yim, oğlanlarımın yanına İs­tanbul’a gidiyorum, siz benim ço­cuklarımı tanır mısınız?” demiş. Hostesler hayır tanıma­yız deyince, kadın; “hayret bir şey nasıl tanımazsınız, onları İstanbul’un bütün aşüfteleri ta­nır” diyerek hak et­tikleri cevabı vermiş.

Dipnot:

1- İskender Pala, “Kırklar Meclisi”, Kapı Yay. İst. 2004, s.141.

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.