Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2424.7
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64283.16$

Ahiret Hayatına Adım Adım Yaklaşmak

31 Aralık 2018, Pazartesi 08:31

Asıl yaşam alanı olan Ahiret için bu dünya, imtihan sahası olarak belirlenmiştir. Dünya hayatı ölümle bitecek ve biten bu hayatta yapılan her şey sorguya tutulacaktır. Her canlının, her insanın hayatı bir gün elbette son bulacak olup, ölüm denen gerçeği her nefis tadacaktır.

Her geçen gün, yaşlı olsun, genç olsun, tüm insanların ömür takviminden bir yaprak daha düşürüyor ve nefis için kaçınılmaz biçimde hayatının sonuna doğru yol alıyor. Bunu, çevremizde ve yakınlarımızda her gün yaşadığımız sayısız örneği ile görüyoruz.

Bu içinde yaşadığımız dünya, gerçek yaşam alanı olan ahiret hayatı için, bir imtihan yeridir. Bu fani hayata gelen her nefis için ayrı ayrı bir imtihan gerçekleştirilirken, niceleri bu imtihanı kazanıp başarılı olurken, niceleri de kaybetmiştir.

Dünyanın geçici menfaatlerini elde etmek, bir mü´min için ulaşılacak bir gaye ve hedef değildir. Mü´mininin asıl gayesi ebedî ahiret hayatını kazanmaktır. Bize verilen imtihanların farkında olmalıyız. Ne ile imtihan olduğumuzun farkında olursak o hususlarda alacağımız tedbirler bizler için daha faydalı olacaktır.

Dünyanın varlığı ile İnsan hayatının varlığı ancak, sonunda bütün işlenenlerin sorgulanacağı bir ahiret hayatının olmasıyla bir anlam ve değer kazanır. Ancak ölmeden önce ölmeli ve dünyanın kalıcı mutluluklarını dünyanın geçici zevklerine feda etmemek gerekir ki işte o zaman imtihanı kazanmış olalım.

İnsanı ölümden sonra sonsuza dek devam edecek olan bir hayat beklemektedir. Bu dünya hayatı geçici olup, insanlar imtihan için yaratılmıştır. Herkesin amellerinin ve davranışlarının adaletli bir şekilde karşılığını görmesi için, hiçbir yan etkinin bulunmayacağı, adil bir mahkemenin ve adalet ortamının gerçekleşmesi muhakkaktır. İşte insan, iyi ya da kötü işlediği her şeyin karşılığını ahiret yurdu dediğimiz bu ölüm sonrası hayatında görecektir.                                                            

İşte âhiret, Cenâb-ı Hakk’ın vaadinin tahakkuk edeceği, dünyada yapılan amellerin karşılıklarının alınacağı, zerre kadar iyilik veya kötülüğün bile görüleceği muazzam bir hesap günüdür. Ahiret, iyi ya da kötü, dünyada yapılan her davranışın hesabının verileceği ve neticede hak edilen sonuca göre, bir hayata sahip olunacağı bir yerdir. Onun için Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Akıllı insan, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlık yapan kimsedir.” buyurmuştur.

Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilâhî adaletin gerçekleşecek olması, azmi ve gayreti arttırır. Çünkü ölüm bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın bir başlangıcıdır. Âhiret hayatı olmasaydı herkesin yaptığı yanına kâr kalır ve dünyada haksızlığa uğrayan, zorluk ve sıkıntı içinde ahlâklı bir hayat yaşayan kişilerin gayretleri boşa giderdi.

Dünya hayatının huzur ve saâdet içerisinde bereketli bir şekilde yaşanması, ancak âhirete imanla mümkündür. Ölümle her şeyin biteceğini zannedip, sürekli nefsin arzuları peşinde koşmak, hayatı zevki sefaya adamak ve bunu bir yaşam felsefesi haline getirmek çok büyük yanlışlıktır. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in:                                                                                

“Hiçbir kul, kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bir adım dahî atamaz”(Tirmizî, Kıyamet, 1/2417.)

Bir şahıs, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelerek: 

“–Ey Allah’ın Rasûlü, Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!” demişti. Rasûlullah (s.a.v.) onu, kendisine Kur’an öğretmesi için ashâbından birine gönderdi. Sahâbî ona Zilzâl sûresini sonuna kadar öğretti. “Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar şer işlemişse onu görür!” âyetlerine gelince, bu ifadelerden son derece müteessir olan şahıs, derin düşüncelere daldı ve:

“–Bu bana yeter!” dedi. Bu durum Hz. Peygamber(s.a.v.)’e haber verilince: 

“–Onu bırakın! Zira o hakîkati idrak etti, anlayış sahibi oldu” buyurdu.(Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VIII, 597.)

Yazımızı Şairin şu mısralarıyla bitirelim.

Neylersin ölüm herkesin başında, 

Uyudun uyanamadın olacak,  

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,  

Taht misali o musalla taşında.

Mevlâm kendine hakiki mânâda kul olmayı ve razı olduğu kullarından eylesin. Akıbetimizi hayr eylesin. Gönülden Muhabbetlerimle.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.