Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.1
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64627.25$

Âdem, Benî Âdem, Âdem Oğulları ?(2)

26 Ocak 2017, Perşembe 07:23

Allah’a hamd, Hz. Muhammed (sav)’e salât ederim.

Konuya devam etmek istiyorum. Geçen yazımda şöyle bir cümle geçmişti. ” İnsan (nefis), aldığı eğitim ve iradesi sayesinde bu iki çekim merkezi arasında mücadele ve imtihan vererek dünya hayatında kulluğunu ve tekâmülünü gerçekleştirmeye çalışır…”

İçinde bulunulan  kültürel iklim, insanların yetişme düzeni ile oluşan insan kaynaklarının ürettikleri ile şekillenir. Nesilden nesile aktarılan bilgi, gelenek görenek, kültür ve insan zihninde şekillenen düşünceler, zamanla davranışa dönüşür.

İnsanoğlunun davranış, tutum, beklenti ve düşünceleri toplumu etkiler, dönüştürür, geliştirir.

Eğitim sistemi bir toplumda; İdeoloji, bilgi ve hüner aktarma işlevini görmektedir.

Bu niteliği ile toplumun üretim güçlerinin ve üretim ilişkilerinin ve de ideolojisinin yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Bu işlevler bir toplumda salt eğitim kurumlarınca gerçekleştirilmemek tedir.  Aile-Ebeveyn-den, işyerine, meslek örgütlerine,STK’lara, siyasal kurumlara uzanan bir kurumlar bütünü içinde yerine getirilmektedir.

Eğitim kurumları da bu bütün içinde kendilerine düşen rolü yerine getirmektedir. Bu nedenle eğitim kurumlarının işlevi bu bütünlük içinde doğru olarak kavranabilir. (Alıntı)

“ İnsan eğitiminde, bilgilendirmede ilk sırayı marifetullah almalıdır. İnsan evveliyetle yaradanını tanımalıdır. Tanımalıdır ki Rabbına karşı kulluk vazifesini bilsin ve nefsini putlaştırmasın. Kişinin yaratanını en iyi bir şekilde tanıyabilmesi için, Peygambere ihtiyacı vardır. İnsan kendisini Allah Tealaya vasıl edecek bir kılavuz olmadan, nefis, şeytan, dünya ve şerir insanların köşe başlarını tuttuğu tehlikeli yollarda her zaman yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu bilmelidir.

Onun için Naşiri Şeriat olan Peygamberi ve onun getirdiği şeriatı çok iyi bir şekilde öğrenmelidir. İslam'ın, itikad, ibadet, muamelat, ukubet esaslarını bilmeden müslümanca yaşamak mümkün değildir. İnsanlara hizmet edebilmek için İNSAN denen varlığı da iyi tanımak lazımdır. Çünkü iyi insan hem cinsine ve bütün mahlukata hizmet eden kişidir. Bu dört hususta, (Allah Teala, Peygamber, İslam Şeriatı ve insan) tam bir bilgiye sahip olduktan sonra diğer faydalı ilimleri de öğrenmelidir.

Tarlanızı işlemez, onu ekime hazır hale getirmez zamanı gelince de ekim yapmazsanız tarlanızın bir müddet sonra yabancı ve zararlı bitkiler tarafından  işgal edildiğini görürsünüz. Bir insan, bir vatan ve bir vazife de böyledir.

Asrımızın müslümanının iç alemi ihmal edildi, boş bırakıldı ve bugün o aleme yabancılar, yabancı kültürler hükümran oldu ve mânâsı, ahlâkı, İslami özellikleri talan  edildi.

Bunun neticesi olarak şahsiyetli, kamil insanlar her geçen gün azaldı.” (1)

İnsan; akıl ve fikir sahibi, konuşarak anlaşan yaratık, adem oğlu, kişi oğlu, beşer, merdum, iyi huylu ve olgun kişi olarak tarif edilir.

İnsan yaradılış itibariyle medenidir.

İnsan sözcüğü, “muasene”den türemiştir. Bu da sorumlu tutulma ve sosyal bir varlık olma sırrının insan yaradılışında yerleştirilmiş bulunduğunu ifade eder.

Kuran ı Kerimde insan kelimesi, 65 yerde insan, 18 yerde ins, bir yerde insî bir yerde enasî ve 230 yerde nâs olarak geçmektedir.

 

İlk yaratılışından ve varlık alemine çıkarılışından itibaren insan cismani bir varlık olduğu gibi, aynı zamanda ruhani bir varlıktır.

Yani insan beden ve ruh olarak yaratılmıştır. Bu bakımdan diğer yaratılmışlara üstünlüğü sadece beden olarak değil, aynı zamanda ruh olaraktır. Zaten insanın ahseni takvim üzere yaratılmış bir varlık olması da bunu göstermektedir.

K.Kerim ,Tîn Sûresi;

4. “ Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır… 6. Ancak iman edip erdemli işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ödül vardır.” (2)

"En güzel biçim" diye çevirdiğimiz "ahsen-i takvim" tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal yetenekler bakımdan en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade eder. Yaratılmışların en mükemmeli olan insanda bulunan -âyetteki deyimiyle-bu güzelliğin kaynağı, Allah'ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (3) "kendi sureti üzere" (kendi sıfatlarından ona -insanlık düzeyinde olmak üzere- lütufta bulunarak) yaratması(4)  onu yeryüzünde halife kılması[5] vb. lütuf ve inayetleridir. Müfessirler Allah'ın insandan daha güzel mahlûku olmadığı kanaatindedirler. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hakimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir. [6](7)

İşte 1-4. âyetlerde Yüce Allah kendisinin ilim, sanat ve kudret sıfatlarını gösteren dört önemli varlığa yani insanın maddî gıdalarından olan İncir ve zeytine ve manevî gıdası olan vahyin İndiği Sînâ Dağı ile "emin belde"ye (Mekke), insanların muhtaç oldukları maddî ve manevî ikramların mükemmel örneklerine yemin ederek insanı en güzel biçimde yarattığını, hem bedenen hem de ruhen yükümlülük alabilecek yeteneklerle donattığını ifade buyurmuştur .

İnsan yaratılışındaki olağanüstü güzellikten dolayı yaratıcısına olan saygısını ve özellikle şükran duygusunu Yunus’un diliyle şöyle dile getirir: “Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü!'

Bu insana has, ona ait, ona özel, sadece onun kavrayabileceği bir durumdur.

Evet sadece insandır ki, kendisini en güzel biçimde yaratanın yarattığı her şeyi sevmek şuuruna sahiptir. Bu insan olmanın, insan olarak yaratılmanın en asgari gereğidir, insan bu gereği yerine getirmeyecek ve bu gereğe göre davranmayacak olursa sureta/ şekil/ biçim olarak insan gibi görünse de, siret/ ahlak olarak insanlık dairesinden çıkmıştır.

 

Dipnotlar:

 (1)  (Alıntı Zeki Soyak mefkure)

[(2)] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/646.

[3] bk. Sâd 38/72

[4] bk. Buhârî, "İsti'zân", 1; Müslim, "Birr", 115

[5] bk. Bakara 2/30; bilgi için bk. Süleyman Uludağ, "Ahsen-i Takvîm", Dİ A, II, 178

[6] krş. Şevkânî, V, 546

(7) Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/647.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.