Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2325.5
  • BIST
    9088.69
  • BTC
    69736.44$

ADALET (2)

03 Haziran 2016, Cuma 08:53

Aradan uzun yıllar geçmiş, Hz. Ömer halife olmuş. Adalet hususunda kılı kırk yararcasına bir uygulama içinde. Bu esnada eski arkadaşı Sa’d b. Ebi Vakkas’ı da kendine kumandan yapıp Mısırı fethetmek üzere gön­dermiş. Mı­sır alınmış ve Sa’d güzel bir sarayı kumanda merkezi yapmak üzere, sahibi olan bir Ya­hudi’den gönül­süz olarak zorla al­mış. Yahudi’ye Medine’ye gidip Hali­feye şikâyet etmesini söylemişler. Yahudi tereddütler içinde Medine’ye gelmiş, Ömer’i sormuş, tarlasında çalışı­yor demişler, oraya varıp derdini an­latmış. Ömer etrafına bakmış, bulduğu bir kemik parçasının üzerine: “Nuşirvan’dan daha az adil değilim” ikazını yazıp kadim dostu Sa’d’a gön­dermiş.

 Yahudi işin ciddiyetini ve evveliyatını bilmediği için, için­den kızmış ve Halifenin bu işi hafife aldığı zannıyla tek­rar Mı­sır’a gelip, kemiği Sa’d’a uzatmış. Yazıyı okuyan ve “Ömer” imzasını gören kumandan, sapsarı olmuş, he­men evin tahliyesi için emir vermiş ve Yahudi’ye çok fazla para vererek gönlünü almış, helallik istemiş.([1])

Hz. Peygamberin övdüğü Nuşirvan bu hususta o kadar hassa imiş ki; ka­pısına her gelen ile mutlaka görüşür, derdini dinler, haklıya hakkını alıverir­miş. Huzuruna girmek isteyenlere katiyen mani olunmamasını emredermiş. Her ne kadar emir veriyor­sam da gece

Bu meşhur İran kisrası nuşirvan, şikayete gelenleri belki içeri katmazlar düşüncesiyle, saray duvarından dışarıya bir direk diktirmiş, oradan yatak oda­sına çektirdiği bir ipin ucuna zil bağlatmış, “derdi olan bu direği gece-gündüz sal­lasın, ben mutlaka balkona çı­kar onu dinlerim” demiş. Bir gece geç vakit zil çalmış, hizmetçilere; “bakın ve içeri alın” demiş ama hizmetçiler kimse yok demişler. İkinci defa aynı şey, üçüncüde ken­disi balkona çıktığında yaşlı bir eşeğin di­reğe sırtındaki yaraları, uyuzları kaşımak için sürtün­düğünü gör­müş. Eşeğin sahibini ertesi gün buldurmuş. Yirmi sene     çama­şırcılık yapıp sırtında yük çeken kişi, onun ihtiyarla­yınca sokağa terk etmiş, bakımıyla             ilgi­lenmemiş ve yeni bir eşek edinmiş. Nuşirvan ölünceye kadar eşeğe çok iyi bir şe­kilde bakması, aksi takdirde şiddetle ceza­landırılacağı husu­sunda adamı tehdit etmiş. Eşek,  iyi bakım neticesi bir müd­det sonra hem anırmaya, hem yellemeye başlayınca adam: “Sal ülen sal, arkamda be­nimde Nuşirvan gibi bir dayım olsa, bende aynısını ya­pardım” dermiş.([2]) Şairin temennisi de bu minval üzere yani hak yerini bulsun adalet tecelli etsin:

Zalimlere layık oldukları işkenceyi çektir

Mazluma da hakkını ver ki, adalet bu demektir

Allah adildir, adalet bir gün mutlaka tecelli eder ama Alla­hın emri vuku bulunca. Yani biz ister istemez olu­vermez.

Yeniçeriler Osmanlının ilk kurulduğu dönemlerde ku­rulan askeri bir teş­kilattır. Kuruldukları dönemlerde gerçek­ten çok yararlı işler yapmışlar, zafer­ler kazanmış­lar, ülkeler fethetmiş­ler, adil uygulamaları ile dünyada kendile­rinden söz ettirmişler, “savaş makineleri” unva­nını almışlar, Devlet-i Aliyye’yi yük­seltip yüceltmişler.

Ama Osmanlının son zamanlarında halkın ve devletin ba­şına belâ ol­muşlar, sanki hepsi birer mafya elamanı gibi çalış­mışlar, olmadık hıyanet ve denaetin altından çıkmışlar, akla gelebilecek her türlü kötülüğü icra et­mişler…

Fakat şairin dediği gibi olmuş, bir belâya çatmışlar, ll. Mahmut döne­minde Vak’a-yı Hayriye denilen olayla kış­lala­rında topa tutulmuşlar, memle­ketin neresinde gö­rüldü ise öl­dü­rülmüşler, evleri yağma edilmiş, ocakları sön­dürülmüş, kabirleri tahrip edilmiş, gizlendikleri or­manlar ateşe veril­miştir.

Geçici değil temelli asker oldukları için her ortanın (bölüğün) balık, yen­geç, akrep, aslan gibi işaretleri olur, bö­lük mensupları onu kollarına dövme yaptırırlarmış. Ölümden kurtulabilmek için bu dövmeleri kezzapla kazımaya çalış­mışlar, bu seferde kolu sarılı olanları yakalayıp tetkik edip Yeniçeri ol­duğu anlaşılırsa öldür­müşler, yani bu derece bir kıyıma tabi tutulmuşlar, az­gınlıkları­nın, taşkınlıklarının ceza­sını ve faturasını çok pahalı ödemiş­ler.([3])

Fıkramızı anlatıp konuyu bitirelim: 2000’li yıllara doğru Konya’da İhsan Dede isimli bir valimiz vardı. Allah gani gani rahmet eylesin çok iyi bir in­sandı. Bir gün par­tiden, si­yasetten konuşuluyordu o şöyle bir hatırasını anlattı:

“Mülkiyeyi yeni bitirdim, tıfıl bir kaymakam olarak bir il­çeye atandım. O dönemde de memlekette belli-başlı Adalet Par­tisi, Halk Partisi olmak üzere iki parti var. İlk günler bir­çok insan tebrike geliyor, hayırlı olsun diyor, çiçek getiri­yor… Bir gün yine müstahdem içeri girdi ve “Sayın        Kayma­kamım adalet­çiler geldiler” dedi. İçeri bu­yur ettik, hoş-beş, sohbet başladı ben büyük bir coşku ve samimiyetle bizim sü­lalemizin de mem­lekette adaletçi olduğunu, gönlümüzün orada olduğunu, memle­ketin is­tikbalinin de orada olduğunu falan söyledim,  ama buz gibi bir hava estiğinin de farkına vardım. Bir hafta sonra başka bir ilçeye tayinin geldi. Çünkü gelenler benim zan­nettiğim ve          boşboğaz­lık yaptığım gibi Adalet partililer değil, Adalet men­subu hâkimler, savcılar imiş. CHP de iktidarda olunca hemen işimi bitirmişler.”

 

Dipnotlar:

1- Muhammet Yusuf Kandehlevî, “Hayatü’s-Sahabe”, İslâmî Neşriyat, Konya; Kırk Ambar,

      İskender Pala, Kapı Yay. 2. Bas. 2008 İst. s.111.

2- Nizâmü’l-Mülk, “Siyâsetnâme”, Mehmet Altay Köymen,Kültün Bak.Yay. Ank.1982, s.50.

3- A. Ragıp Akyavaş, “Çalar Saat-1” TDV Yay. Ank. 2010. s.25, 238.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.