Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2435.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64049.93$

1 KASIM TARİHİ BİR GÜNDÜR

26 Ekim 2015, Pazartesi 00:00

Tevhid dini olan yüce dinimiz İslâm, insanlığın mutluluğunu hedeflemiştir. Tevhid; Tek Allah inancı etrafında birleşmektir ve Kelime-i tevhid bu inanç sisteminin özünü ifade etmektedir.

Birlik ve beraberlik, İslâm dininin üzerinde durduğu en önemli meselelerden biridir.Eğer bugün bu birliğin ve beraberliğin kaynağı olan İslâm’ı Müslümanlar ayrılığın, gayrılığın, tefrikanın kaynağı haline getirmişlerse bu,bütün İslâm ümmetinin büyük bir vebalidir.

Bugün İslâm ülkelerinin durumuna baktığımız da çok acı bir tablo görmekteyiz.İslâm ümmetinin fertlerinin çoğunluğu zulüm altında inlemektedir.Çünkü idarecileri olsun,halkı olsun barışın, huzurun kaynağı olan İslâm'ı, şiddetin terörün kaynağı haline getirmişse Müslümanlar büyük bir vebalin içindedirler.

Bunun üstesinden gelmenin yolu Allah'ın kitabını ve peygamberin sünnetini doğru öğrenmekten, doğru öğretmekten ve dinimizi doğru yaşamaktan geçer. Ancak İslâmiyeti kendi kirli emellerimize alet etmemek ve  kendi güç tutkumuzun, kendi kavgalarımızın aracı ve istismarı haline getirmememiz gerekir.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu gibi “müminler, ancak kardeştirler.’’(1) Allah’ımız bir aynı Allah’a inanıyoruz, aynı peygambere aynı ahirete iman ediyoruz, aynı kıbleye dönüp, aynı namazı kılıyoruz, aynı secdeye ve aynı rükûya varıyoruz.

Durum böyle olunca kardeşliğimizin gereğini yerine getirmek zorundayız.İster kardeş olurum, istersem olmam diyemeyiz.Bir annenin çocuğu anlamına da gelen ümmet kavramı, kardeşlik hukukumuzun da aslında belirleyici bir unsurudur.

Sevgili peygamberimiz (s.a.v.), “müminlerin, birbirlerine zulmetmediklerini ve yardımsız bırakmadıklarını”(2) dahası “tek bir beden gibi olduklarını, bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da rahatsız olduğunu”(3) bizlere hatırlatmaktadır.

 İslâm’ın hassasiyetle önem verdiği ancak yaşadığımız dönemde her geçen gün biraz daha uzaklaştığımız ümmet olma bilinci’mizin zayıflama sebepleri konusunda söylenecek şeyler elbette pek çoktur.

 Mânevî boyutun zayıflamasının¸ inananların olabildiğine dünyayı daha çok önemsemeleri ve ahlâkî sefahatin artmasının şüphesiz bunda pek çok etkisi vardır. Velhasıl pek çok unsurun etkisiyle ümmet bilincimizi yavaş yavaş kaybetmekteyiz.

 

Ümmet-i İslâm arasında malesef kardeşlik hukuku zayıfladığından, İslâm coğrafyası kan ve barut kokusundan, kargaşa ve savaştan geçilmiyor. Ortak şuur ve güç olmadığından ümmet-i İslâm darmadağın,birbirine sahip çıkması gerekirken Allah, din, cihad adına birbirlerini öldürmekte,zulmü sona erdirmek için gayret etmesi gereken ümmetin fertleri, birbirlerine zulmetmekle uğraşırken, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa, Yahudi askerlerin postalları ile çiğnenmekte, Müslüman kadınların başörtüsüne el uzatılmaktadır.

Ümmet-i İslâm, mazlumu bağrına basıp koruması gerekirken, Müslüman’ın Hıristiyan batıya göç etmesine, denizlerde boğulmasına, günahsız yavruların cansız bedenlerinin sahile vurmasına, Müslümanların haçlı zihniyetine havale edilmesine seyirci kalmaktadır.

 Ümmetin bu durumda olmasında şüphesiz her Müslüman’ın ve özellikle ülke idarecilerinin mutlaka bir katkısı vardır. Elbette birkaç ülke ve millet müstesna, özellikle Ülkemiz maddi ve manevi mânâda kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmeye gayret etmektedir.

Devletimiz, idarecilerimiz ve halkımız sayesinde, yardımlaşmayı ve dayanışmayı esas alan Belediyelerimiz,Vakıf ve Derneklerimiz ile birlikte, Ensar-Muhacir ruhunu canlı tutma adına çalışarak, kalplerde var olan merhamet duygusunu tekrar harekete geçirerek, Esed zulmünden kaçan iki milyona yakın Suriye’li insanlara vatanımız ev sahipliği yapmaktadır.Unutmayalım ki Anadolu, ümmet-i İslâm’ın bin yıldır bayraktarlığını yapmakta olup yapmaya da devam edecektir. Çünkü, ANADOLU İSLÂM ÜMMETİNİN UMUDUDUR.

İslâm ümmetinin fertleri çektiği sıkıntılarının kaynağını sorgulamadıkça ve çarenin ümmet olarak birlik ve beraberlik olduğunun şuuruna ermedikçe, haçlı zihniyetinin içteki ve dıştaki piyonları,İslâm âleminin paramparça olmalarının devam etmesi için sürekli terör örgütleri üreterek her türlü kaos, fitne, fesat, komplo ve hilelerini yapacaklardır.

Elbette bu sıkıntılar geride kalacak. Ancak daha ağır bedeller ödememek için her türlü hilelerin ve tuzakların farkında olmalıyız. Mümine yakışır bir şekilde basiret ve feraseti elden bırakmadan, Allah (c.c.)’ın yardımıyla yaşanan zulümlerin ve acıların üstesinden gelip, huzura ve sükûna yeniden kavuşacağız.

 Yeter artık!.. Ey bu cennet vatanın duyarlı ve sağduyulu insanları, partizanlığı bir kenara bırakalım, gün partizanlık yapılacak gün değildir.  1 Kasım gününün önemini ve vebalini kavrayıp, birlik ve beraberlik içinde olalım.İnşâAllah.   

Gönülden Muhabbetlerimle.

Dipnotlar:                                                                                                                                                                 1-Hucurât, 49/10.                                                                                                                                                                                2-Müslim, "Birr", 32                                                                                                                                                                        3-Buhârî, "Edeb", 27  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.